Almanya ile Türkiye arasındaki gerilimin tarihi yeni değil.
Şansölye Merkel’in, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik konusunda geçmişte
Ankara’yı rencide eden ifadeler de kullandığı yaklaşımı malum.
Mülteci krizi nedeniyle kurulan işbirliğinin, konjonktürel ve
Türkiye’nin AB hedefini kucaklamaktan uzak bir uzlaşı olduğu da
maalesef kanıtlandı.
Türkiye-Almanya ilişkilerini bugüne getiren gözle görülür kırılma
noktaları belli.
Die Welt gazetesinin Türk asıllı Alman vatandaşı olan muhabiri
Deniz Yücel’in Türkiye’de tutuklanması.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Almanya ziyareti sırasında Türk
vatandaşlarıyla buluşmasına izin verilmemesi.
Ankara’nın, Alman milletvekillerinin önce İncirlik Üssü’nü,
ardından da Konya’daki NATO Üssü’nü ziyaretlerine izin vermemesi.
Almanya’nın, askerlerini Ürdün’e kaydırması.
Ve tabii, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Almanya’ya iltica
talebinde bulunan çok sayıda askerin iade edilmesi talebine Berlin
tarafından, “yargının konusu” gerekçesiyle sırt çevrilmesi.
Almanya, Türkiye’de tutuklu bulunan vatandaşlarının serbest
bırakılmasını talep ediyor. Üstelik bunun için süre verecek kadar
bilenmiş durumda.
Almanya’nın konu ettiği isimler; casusluk şüphesiyle tutuklu olan
Die Welt muhabiri Deniz Yücel, Büyükada’daki toplantı sırasında
gözaltına alınan insan hakları savunucusu Peter Steudner ile
geçtiğimiz nisan ayındaki operasyonda tutuklanan Etkin Haber isimli
ajansın tercümanlığını yapan Meşale Tolu.
Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ne Almanya Dışişleri Bakanlığı
tarafından verilen protesto notasının üslubu epey sorunlu.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in açıklamaları da.
Gabriel, yeterince sabreden bir Almanya’dan söz ediyor.
AB konusunu gündeme getiriyor, Türkiye’deki Alman sermayesinin
Türkiye’deki yatırımlarıyla, verilen yardımları kesmekle adeta
tehdit ediyor.
Almanya penceresinden bakıldığında, ilişkileri bu noktaya getiren
gelişmelerin temelinde Türkiye’de 15 Temmuz sonrasında daha
tartışmalı hale gelen yargı bağımsızlığı konusu yatıyor. Demokrasi
ve terörle mücadele yöntemlerine ilişkin yaklaşım farklılıkları
arasındaki makas da bu nedenle açıldıkça açılıyor.
Ankara’nın ajandasındaki tarihler ise çok daha eski.
Örneğin, 40 yıldır bu ülkeye musallat olan terör örgütü PKK’nın
Avrupa’daki merkezinin Almanya olması gibi.
Almanya’daki Türk düşmanlığının temsilcilerinden neo-Nazi NSU
örgütünün davasının bir türlü sonuçlanmaması gibi.
Buna FETÖ mensubu subayların kaçtıkları Almanya’da nefes alması da
eklenmiş durumda.
2007-2017 arasında iadesini talep ettiğimiz, 81’i PKK’lı, 16’sı
FETÖ mensubu 162 şahıstan sadece 3’ünü iade eden, 117’sinin
iadesini doğrudan reddeden, 8’inin dosyasını kapatan, 34’ü hakkında
da hâlâ karar vermeyen bir Almanya’dan söz ediyoruz.