HDP’nin 7 Hazi-ran’da barajı aşıp aşmaması, çözüm süreci açısından belirleyici faktör olarak daha çok ortaya çıkmaya başladı.
Seçim ortamına girmeye başladığımız günlerde, sürecin vazgeçilmez unsuru ve garantisi olarak algılanan, demokratik siyasi bir yapıyla muhataplık bağlamında daha çok teveccüh gösterilen HDP’ye dönük algının bir erozyona uğramakta olduğu açık.
Mevcut veriler, bu erozyonun gerekçesini bir tarafta aramanın diğer tarafa haksızlık anlamına geleceğini ortaya koyuyor.
Van sokaklarında musluklardan kan akıtan inat, belgeleriyle ortaya konan seçmene tehdit mektupları, asker-sivil kaçırma girişimleri ciddi alarm zilleri.
Diğer taraftan, mitinglerde sanki çözüm süreci başarısızlığa uğramış da bunu yeniden başlatmanın koşullarını yeniden sıralamak gerekiyormuş izlenimi veren sert bir üslup söz konusu.
Seçime yoğunlaşılan bir ortamda dikkatlerin başka tarafa çevrilmesi anlaşılır bir şey.
Zaten hükümet yetkilileri de bunu saklamıyor. Sürece en az zararla atlatılacak bir ara verildiğini açıkça söylüyor.
HDP’nin barajı aşıp aşmayacağını bekleyen İmralı da zaman zaman “Bu iş bitti” diyen Kandil de seçim sonucunu bekliyor.
Herkes bekliyor ancak konu barışı torpilleme olunca verilen arada yaşananların derin izler bırakmaması mümkün değil.
6-8 Ekim Kobani vakasının İmralı-devlet ilişkilerine, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 10’u zorlayan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a dönük algıya ve vatandaşın gözündeki çözüm süreci görüntüsüne nasıl darbe indirdiği hafızalarda.
Son haftalarda, HDP ekseninde yaşanan gelişmeler ve tartışmaların da dozu farklı olmakla birlikte benzer etkileri yaratacağı kesin.