Türkiye gibi önce partiye ve veya lidere oy verilen ülkelerde
milletvekili aday listelerinin seçim sonuçlarına etkisi abartıldığı
kadar değildir.
Genel seçimlerde adayın profilini ve seçim kampanyasında ne
söylediğini esas alarak oy kullanabilmek aslında demokratik
olgunluğu gösterir, ancak reel politik bunu söylemiyor.
Siyasete damga vuran; lider sultası, lider partisi gibi ifadeler de
bu deneyimden süzülüp tanımını buldu.
Buna karşın, başkanlık sistemi ve çözüm süreci bağlamında,
Türkiye’de çok kritik bir eşiği ifade eden 7 Haziran seçimlerinde
istisnai bir durumu yaşamaya hazırlanıyoruz. Bu istisnanın adı
HDP’dir.
12 Eylül’ün yüzde 10 barajına bu kez meydan okuma cesaretini
toplayan HDP’nin aday listesi büyük önem taşıyor.
Çünkü, bugüne kadar genel seçimlerde sadece kendi mahallesinden ve
en fazla yüzde 7 oy alabilen HDP’ye barajı aşırtacak olan iki temel
faktörden biri seçmenin önüne çıkaracağı adaylar.
İkinci faktör ise Cumhurbaşkanlığı seçiminde geniş sol söylemiyle,
muhalefet etme biçimiyle ve demokrasi vizyonuyla elini uzatabildiği
dost oylarla ilişkisini tazeleyebilmesi.
HDP’nin dün YSK’ya teslim ettiği aday listesine bu pencereden
bakmak gerekiyor.
“Batıda CHP’nin, doğuda Ak Parti’nin, metropollerde hem CHP hem Ak
Parti’nin oylarına talip” HDP listesinde dikkati çeken noktalar
çok.