Suriye’de iç savaşın başladığı günden bu yana Türkiye’nin iki
temel önerisi sürekli masadaydı.
Güvenli ve uçuşa yasak bölge oluşturulması.
Ancak bu tezler bir türlü kabul edilmek istenilmedi.
Sınır güvenliğini sağlamak, göç dalgalarını durdurmak,
Suriyeliler’in ülkesinde kalmasına yönelik altyapı oluşturmak için
bu iki temel adımın atılmasının zorunlu olduğunu savunan Ankara ise
bir yandan koalisyon güçleri ile birlikte IŞİD’le mücadele ederken,
bir yandan bölgedeki gelişmeleri yakından takip etti.
3 milyon Suriyeli’yi ağırlayan Türkiye, bu süreçte aniden patlayan
iç sorunlarla sürekli uğraşmak zorunda bırakıldı.
PKK’nın Suriye kolu PYD’nin Suriye’nin kuzeyinin büyük bölümünü
kontrolü altına alması, ılımlı muhaliflerin günden güne sayıca
erimesi, IŞİD’in etkinliğinin artması hep bu süreçlerde
yaşandı.
Suriye iç savaşı dallanıp budaklandıkça Türkiye için güvenlik
riskleri günden güne arttı.
PYD’nin Suriye’nin Türkiye sınırının bütününü kontrol altına
almasının önündeki tek engel “Fırat’ın batısı” olarak nitelenen
Azez-Cerablus hattı kalınca Ankara bu bölgeyi “kırmızı çizgi” ilan
etti. ABD destekli PYD ise Cerablus’u “son hedef” olarak belirledi.
IŞİD’le mücadelesini daha geniş bir yay çizerek ancak “kantonların
birleştirilerek Kürt koridoru oluşturma” amacından milim sapmadan
yürüttü.
ABD’nin desteğiyle Suriye Demokratik Güçleri adı altında Menbiç’i
hedef alan PYD, IŞİD’in kentten çıkartılmasından sonra gözünü
Cerablus’a çevirdi.
Menbiç’ten sökülen IŞİD ise gücünü Cerablus’ta tahkim etti.
Bütün bu tablo, yakın zamanda büyük bir fırtınanın kopacağının
habercisiydi. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra İsrail ve
Rusya ile ilişkilerini düzeltip, İran’ın da içinde bulunduğu Suriye
denklemini yeniden kuran Ankara, harekete geçmeyi kararlaştırdı ve
“Fırat Kalkanı” adı verilen Cerablus operasyonu olgunlaştırıldı.
ABD ve koalisyon güçleri ile Rusya ve İran’ı eşzamanlı operasyona
ikna etmek önemli bir diplomatik başarıydı.
15 Temmuz’da örselenen TSK’nın bu kadar kapsamlı ve riskli bir
operasyona hazırlanması da ayrı bir başarı. Ve bütün bu
gelişmelerden sonra tam da ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın geleceği
gün düğmeye basıldı.
19 hava aracıyla temizlik
Operasyonun detaylarıyla ilgili olarak önemli bilgilere erişme
şansı buldum.
Gaziantep’teki düğünü kana bulayan IŞİD hedeflerini birkaç gündür
obüslerle döven Ankara, gece 04.00’te başlattığı operasyonda, Rus
uçağının düşürülmesinden bu yana bölgede kullanmadığı savaş
uçaklarıyla harekete geçti. Cerablus üzerinde yapılan sortilere,
sınırdan gerçekleştirilen bombardıman eşlik etti.
Bölgeye kısa süre önce sevk edilen Özel Kuvvetler Komutanlığı’na
bağlı her biri 30-35 askerden oluşan 5-6 timin görevi de bu aşamada
başladı.
Özel kuvvetler, IŞİD’in mayın tarlasına çevirdiği arazileri
temizledi, geçiş yollarını uygun hale getirerek tank ve mekanize
piyadelerin geçişini sağladı.
Bu kuvvetlerin kritik bir görevi de uçak, tank ve topların vuracağı
stratejik mevzilerin lazerle işaretlenmesiydi.
Sabaha karşı başlayan operasyonda toplam 19 hava aracı aktif
kullanıldı. F-16’lar havada yakıt ikmali yaparak, değişimli biçimde
önceden ve anlık belirlenen hedefleri vurdu. Yakıt ikmali için
tanker uçakla, keşif ve gözetleme amaçlı Awacs sürekli
havadaydı.
Bütün ihtimallere karşı bir arama kurtarma uçağı da havada
bekletildi.
5 bin kişilik ÖSO gücü
“Temizliğin” ardından Suriye sınırından içeriye tam donanımlı 16-17
tank, 15 Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT) girdi.
Her bir zırlı araçta yaklaşık 10-11 asker yer alıyordu.
Böylece hava güçleriyle birlikte 250-300’e yakın asker ve 200’e
yakın özel kuvvetler personeli Suriye’ye girmiş oldu.
Türk askerinin yanında, Özgür Suriye Ordusu mensubu yaklaşık 2 bin
kişilik bir kuvvet de sınırdan Suriye’ye girdi.
Cerablus bölgesinde de yaklaşık 3 bin kişilik kuvveti olan ÖSO,
TSK’nın temizlediği bölgelerde 5 bin kişilik gücüyle kontrolü aşama
aşama sağlamaya başladı.
Türkiye’nin Suriye’ye soktuğu asker sayısı sınırlı olsa da ateş
gücü çok yüksekti.
Sınır ötesine geçen yüksek vurucu güce ek olarak, sınırdan da 40
km’lik menzile kadar atış yapabilen vurucu güçler kontrolü
bütünüyle sağladı.
Operasyonun ilk anından itibaren bütün bu güçlere bol miktarda
lojistik ikmal yapıldı.
Mayınlı arazilerin yoğunluğu karadan ilerlemenin biraz daha ağır
olmasına yol açtı.
Her aşamada önce temizlik yapıldı, sonra geçiş sağlandı.
Risk en aza indirildi.
Terörden arındırılmış bölge
Operasyonun ilk anında ABD’nin desteği tartışma konusuydu.İlerleyen
saatlerde ise desteğin tam olduğu netleşti.
Askeri olarak sınırlı katkı sunan ve İHA’ların belirlediği
koordinatları 2 A10 uçağıyla vuran ABD’nin asıl desteği ise
operasyona yeşil ışık yakmasıydı.
Zira, ABD ve koalisyon güçlerinin onayı olmaksızın yapılacak
operasyon, yepyeni sorunlara yol açacaktı.
Operasyonun başladığı haberinin gelmesinden sonra yanıtı aranan
ikinci ve en temel soru ise Türkiye’nin bölgede kalıcı olup
olmayacağı, TSK unsurlarının ne zaman bölgeden ayrılacağıydı.
Konuştuğum kaynaklar, operasyonun iki hedefi olduğunu açıkladı.
Birincisi hudut güvenliğini sağlamak, ikincisi can güvenliği içinde
yaşanabilecek bir bölge oluşturmak.
Bu bölgenin tanımı ise “terör ve teröristten arındırılmış bölge”
olarak yapılıyor.
Askerin, arındırılmış bölge oluşana, IŞİD’in bir daha bölgeye geri
dönme olasılığı ortadan kaldırılana, denge oluşturulana ve emniyet
tam anlamıyla sağlanana kadar bölgede olacağı söyleniyor.
İlk etapta 10 km’lik bir derinlikte, orta vadede Cerablus
bölgesindeki 70 km’lik sınır hattında yeni ve güvenlikli bir
yaşamın oluşturulması temel amaç.
Zamanlama konusunda ise “aylar sürmeyecek ancak birkaç günde de
çıkılması beklenmemeli” değerlendirmesi yapılıyor.