Artık hiçbir çığlık kimselere garip gelmiyor.
Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine koca bir ülkenin dört bir
yanından kadınların çığlıkları duyuluyor.
Çığlıkların olağanlaştığı bu ülkede, hangi kanunu çıkarırsanız
çıkarın, koca koca yargıçlar, mağdur sesinin yeterince
duyulmadığını gerekçe gösterip en hafif cezayı veriyor.
Hangi adımı atarsanız atın, sağınızdan solunuzdan bir mahkeme çıkıp
çelmeyi takıyor.
Caydırıcı olmayan cezalar, bir övünç madalyası gibi, kadınları
öldüren, yaralayan, döven, kız çocuklarını istismar eden erkeklerin
göğsüne takılıyor.
Cezaevine “namus namına” madalyasıyla girip tahliye olanlar,
alkışlarla yeniden özgür ve müreffeh yaşamına dönüyor.
Kadın öldürüp kravat takana “iyi hal” diyorlar, kadın ölüme
direnmişse “tahrik.”
Küçücük çocuklar tehditle ya da kandırılarak bir yere götürülmüşse
de indirimin adı “rıza” oluyor.
Yasalardaki namus-töre cinayeti ayırımı uygulamada iyice eğilip
bükülüyor.
Çocuk istismarının niteliğine yönelik ayırımlar hep istismarcıdan
yana yorumlanıyor.
Bu ülkenin düşünce sistematiğini değiştirmeden ne kalın kalın
kanunlar düzeliyor ne onları uygulayan kafalar.
Zavallı mağdur adaleti aradığı mahkemede, davranışları sorgulanan,
özel yaşamı didik didik edilen bir sanığa dönüşüveriyor.
Küçücük, yoruma müsait bir emare bulunduğunda ise asıl
cezalandırılan o oluyor.
***