Hikâyenin başı, 2005’e, Türkiye’nin AB konusunda en hızlı
adımları attığı döneme uzanıyor.
AB’nin itici gücü Almanya’da Başbakanlık koltuğuna
oturan Angela Merkel’in sıcağı sıcağına yaptığı ilk
açıklamalara.
2005’te diğer aday ülkelere oranla koşar adım değişiklikler yapan Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıklayan Merkel, bu tavrını uzun yıllar boyunca sürdürdü.
Merkel’in Türkiye’ye en yakın olduğu dönem ise Suriye’deki iç savaş nedeniyle tüm Avrupa’nın mülteci akını tehdidi altında olduğu, Türkiye’nin ise mülteciler için korunaklı bir liman haline geldiği iki yıl öncesi.
Akıldan uzaklaşmak
Siyaset elbette sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da popülizm odak alınarak yapılıyor.
Ancak popülizmin oranı gerçekçilikten ve akıldan uzaklaştığında işin içinden çıkılması zor.
Bunun bir örneğini, Almanya’da 24 Eylül’de yapılacak seçim öncesi televizyonda açık oturuma katılan iki büyük partinin liderleri Angela Merkel ve Martin Schulz’un tartışmasında gördük.
Sırayla konuşan liderlerden Merkel, Türkiye’ye ekonomik baskıyı artırmak istediklerini söylerken, Schulz başbakan olması durumunda Türkiye ile Avrupa Birliği müzakerelerini keseceğini belirtti.
Mülteci ikiyüzlülüğü
Her iki isim, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin sona erdirilmesini AB gündemine getirmek istediğini ifade etti.
Schulz, bu süreçte Türkiye’ye ödenen mali yardımların da dondurulması gerektiğini söyledi.