Çağlayan Adliyesi’nde, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesiyle sonuçlanan terör saldırısının ardından adliye binalarının güvenliği konusu Türk usulü bir yöntemle tartışılıyor.
Saldırıdan hemen sonra avukatların üzerlerinin sıkı biçimde aranmak istenmesinden kaynaklı görüntüler, baro başkanlarının bile tartaklanmasıyla sonuçlanan tartışmalar da yöntemin yanlışlığını açık şekilde ortaya koyuyor.
Sadece avukatlara yönelik alınan arama kararları, buna karşılık
avukatların nedenini net biçimde kamuoyuna anlatamadıkları aranmama
talepleri, tartışmaları da mecrasından saptırıyor. Bir tarafta,
“Hâkimler ve savcılar da aransın” diyen avukatlar ve baro
yönetimleri, diğer tarafta, “Biz devletiz, bize bağlı polis bizi
nasıl arar?” yaklaşımındaki yargı mensupları.
Ortada şehit bir savcı ve “Güvenlik istiyor musun, istemiyor musun”
sorusuna verilen irrasyonel yanıtlar var.
Danıştay 2. Daire’ye yönelik saldırıyla başlayan, birçok adli
olayla devam eden ve son olarak Çağlayan saldırısıyla bugüne uzanan
olaylar, güvenlik zafiyetini ve bu zafiyetin lokal tedbirlerle
giderilemeyeceğini ortaya koyuyor.