12 Eylül darbe-sinin ağır travmasını çok zor atlatan Türkiye’de yeni bir askeri kalkışmanın yaşanmasının artık mümkün olmayacağı ortak görüştü.
Yeni kuşakların darbeyle tanışması, onların da bir 12 Eylül travması yaşaması ihtimali imkansız denecek kadar azdı.
Sıradan sohbetlerde, “hangi devirde yaşıyoruz” diye özetlenen, “Türkiye’de artık darbe olmaz” inancı toplumun büyük bölümüne hakimdi.
Evet 28 Şubat’lar yaşanmış, iktidar partisi kapatılmak istenmiş, e-muhtıralar verilmişti ama darbe başka bir şeydi.
Sonra 15 Temmuz oldu.
Oldu ama o gece yaşananlara bakılınca ne darbe girişimi tam darbe girişimine benziyordu ne asker askere ne sivil sivile.
Askeriyeye, talim terbiyeye, adliyeye; velhasıl devletin kılcal damarlarına 1970’lerde sistematik olarak nüfuz etmeye başlayan özde sivil bir yapılanmanın, güç topladığı habitat sayesinde oluşturduğu ikinci bir iktidarı topla tüfekle dayatma girişimine tanık olduk.
Yeni nesil, hibrid bir darbe girişimi travması yaşadı. Eskiler ise kişisel darbe tarihlerinde başka bir cilde geçmek zorunda kaldılar.
Üzerinden bir yıl geçen bu garabette geldiğimiz noktada maalesef, “uçtu, bitti, gitti” diyemiyoruz.
Daha üç gün önce bu köşeden, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, “Stratejik kurumlarda kripto durumda çok sayıda FETÖ mensubu olduğunu düşünüyorum” sözlerini duyurmuştuk.
Örgütün lider kadrosunun neredeyse tamamı Türkiye’den kaçmayı başardı.
Bunlar, batılı dostlarımızın misafirperverliğinde yeni planlar yapıyorlar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “uyanık olmalıyız” ısrarının çok sağlam gerekçeleri var.
Türkiye’nin önünde FETÖ ile mücadele konusunda önemli aşamalar var.
1- Adil yargılama sonunda darbe girişiminin sorumlularına hak ettikleri en ağır cezayı vermek.
2- Toplumu FETÖ ile mücadele konusunda diri tutmak.
3- Dış dünyaya FETÖ konusunu her türlü önyargıya rağmen anlatmaya devam etmek ve faaliyet gösterdiği ülkeler nezdinde her türlü hukuki mücadeleyi vermek.
Bütün bunların ötesinde, asıl önemli konu, 15 Temmuz’un siyasi ayağı dahil bütün yönleriyle aydınlatılması.
15 Temmuz’un bilinmeyenleri konusunda sorulan sorulara yanıt oluşturacak birçok çalışma peyderpey yayınlanıyor.
Meslektaşım Abdülkadir Selvi’nin, “Darbeye Geçit Yok-15 Temmuz Gecesinin Eksiksiz Hikayesi” adlı kitabı da raflarda yerini aldı.
Kitabın birçok bölümünde 15 Temmuz gecesine dair, ilk kez öğrendiğimiz birçok anektod, anlatım var.
22.27’de gelen telefon
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, MİT’e gelen ihbarın ardından gittiği Genelkurmay’dan ayrıldıktan sonra neler yaşandığı, kitabın en önemli bölümlerinden biri.