Atatürk Havalimanı’nda 41 masum insanın hayatını kaybetmesine
neden olan terör saldırısı bir sürpriz değil.
Her şeyden önce IŞİD’in Türkiye’de bir eylem kapasitesinin olduğu,
bunu hayata geçirme ve sonuç alma konusunda çok sayıda örnek ortaya
koyabildiğini gördük.
İkincisi, küresel dünyaya başkaldıran IŞİD, küreselleşmenin
sembol mekânlarını seçiyor ki, Atatürk Havalimanı, uluslararası
niteliğin yanı sıra Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan merkez
ülkenin ana arteri.
Hedef alınan yer İstanbul, uluslararası bir havaalanı ve dış hatlar
geliş terminali olması nedeniyle Türkiye’ye “gelenler.”
Geçtiğimiz yıl 20 Temmuz’daki Suruç saldırısından bu yana IŞİD,
PKK, DHKP-C ve bağlantılı alt örgütlerinin çoklu saldırılarına
maruz kalan Türkiye’nin IŞİD tarafından düşman ülke listesine
sokulması yeni değil.
Bu konudaki dönüm noktasının İncirlik’in IŞİD’le mücadelede
ABD’lilere aktif olarak açıldığı aşama olduğunu söylemek yanlış
olmaz.
Bir başka deyişle, Türkiye’nin IŞİD’e karşı daha aktif ve görünür
bir strateji izlemeye başlamasıyla beraber önceki gece gerçekleşen
saldırıya kadar gelindi. IŞİD’in Türkiye’ye dönük operasyonel
iştahı zaman içinde Kuzey Suriye ve Irak eksenli yaşanan gelişmeler
nedeniyle kabardı.
Sonuç olarak acı tecrübelerle görülüyor ki IŞİD, savaşını Türkiye
içine taşımaya devam ediyor, edecek. Üstelik tempoyu artırarak
devam etme riski büyük. Zira, Suriye ve Irak’ta üzerinde baskı
artıkça, örgüt oralarda daha çok içine kapanmak, edilgen hale
gelmek ve savunma pozisyonunda olmak zorunda kaldıkça, buna cevap
vermek için daha az “maliyetli” bir yolla savaşını Avrupa’ya,
ABD’ye ve Türkiye’ye taşıyacak.