Yasaklı olduğu yıllarda Güniz Sokak’taki evinde sürekli heyetler
kabul eden Süleyman Demirel, konuklarının dertlerini dinliyor,
gelecekten, güzel günlerden, ifade ve inanç özgürlüğünden
bahsediyor ve baba vaatlerde bulunuyordu.
Kendisine duyulan güveni pekiştirmek için de, “Bakın bu
söylediklerimi yazın. Bunları yapacağım. Yapmazsam bana hatırlatın”
diyordu.
İşte bu heyetlerden biri, yasaklar sona erip Demirel yeniden
Başbakan olduğunda kapısını çaldı.
“Bize Güniz Sokak’ta vaatlerde bulunmuştunuz. ‘Bunları yazın,
altını çizin, zamanı gelince yapmazsam bana hatırlatın’ demiştiniz.
Hatırlatmaya geldik” dedi.
Demirel, üsluptan pek hoşnut kalmamıştı. Durumu kurtarmak için, “O
yazdığınız metin yanınızda mı?” diye sordu.
“Yanımızda” cevabını almayı beklemiyordu.
Derin bir nefes çekti. “Çıkarın o metni, elinize bir kalem alın.
Aldınız mı? Tamam. Altını çizdiğiniz o satırların şimdi üstünü
çizin” dedi.
Benim gibi mesleğe başladığında gözünü Süleyman Demirel ile açmış,
genel başkanlık, Başbakanlık ve nihayetinde Cumhurbaşkanlığı
yolculuğunu adım adım izlemiş, devletin inişini-çıkışını ondan
öğrenmiş “Demirel muhabirlerinin” yazacak, anlatacak, hatırlatacak
çok anısı var.
Vefat ettiği haberini aldığımda duyduğum üzüntüye eşlik eden
hissiyat bana buruk bir gülümsemeyle yukarıdaki satırları
hatırlattı.
Bir köylü çocuğu olarak içinden kopup geldiği Türk halkının
Demirel’le ilişkisini hep şöyle özetlemişimdir:
Demirel’i dinlemeyi sevenler ve Demirel’i konuşmayı sevenler.
Süleyman Demirel, tek sermayesi çalışkanlık olan bir neslin içinden
çıkardığı dört azimli liderden biriydi.