Türkiye piyasaları neredeyse iki aydır kesintisiz bir dalgalanma içinde. Bu ilk değil, daha önce de bu tip dalgalanmalar yaşadık. Gerçi bu biraz uzun sürdü ama öncekiler gibi bu da sonsuz bir dalga değil. İster kriz deyin, ister çalkantı, adı her neyse, bu sürecin sonunda da hareket belirli bir kur ve faiz seviyesinde durulacaktır. Ekonomide ve piyasalarda yeni bir denge oluşacaktır. Öncekilerde olduğu gibi aşırı değer kaybeden TL, hızla yükselen faizler ve ucuzlayan hisse senedi fiyatları nedeniyle yabancı talebi bir noktadan sonra başlayacaktır. Ama bu sürecin temel ekonomik göstergeler üzerinde daha uzun süreli belirgin etkileri de olacaktır.
Enflasyon artıyor
TL’nin değer kaybıyla enflasyonda başlayan hızlı yükselişin nereye kadar süreceğini kestirmek zor. Umduğumuzdan daha uzun sürebilir, çünkü beklentilerdeki ve fiyat davranışlarındaki bozulma beklenenden daha derin oldu. Merkez Bankası’nın yıl sonu için yaptığı yüzde 13.4’lik tahmin iyimser kaldı. Pazartesi günü açıklanacak ağustos rakamlarıyla yıllık enflasyon yüzde 17-18 aralığına yükselebilir. Eylülde de artış sürecek gibi görünüyor. Yüzde 20 seviyesi çok uzak değil. Dolayısıyla, Türkiye “yüksek enflasyon ülkesi” sınıfından “çok yüksek enflasyon” ülkesi olmaya doğru gidiyor. Enflasyonun yüzde binlerle ölçüldüğü Venezuela’yı saymazsak, yükselen piyasa ekonomileri grubunda Arjantin’den sonra dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkesiyiz. 2000’li yıllarda enflasyonla mücadelede sağladığımız kazanımları kaybediyoruz. Ekonominin bir numaralı önceliği bu gidişi tersine çevirmektir.