Birkaç gün önce İstanbul’da Hollywood yapımı casusluk filmlerini aratmayan enteresan bir kayıp olayı yaşandı...
Mutlaka haberiniz olmuştur meseleden ama bir kez daha kısa bir özet yapayım.
Bir süredir ABD’de yaşayan ve Suudi Arabistan’daki yönetime muhalifliği ile tanınan Cemal Kaşıkçı adlı Suudi gazeteci İstanbul’a geliyor ve nikah evrakları için geçtiğimiz Salı günü öğlen saatlerinde nişanlısıyla birlikte saat 13.00’te İstanbul Levent’teki Suudi Arabistan konsolosluk binasının önüne gidiyor.
Ve binadan içeri girmeden önce de adının Hatice olduğu bilinen nişanlısına saat 16.00’ya kadar çıkmaması durumunda konuyu hemen AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay ve Türk Arap Medya Derneği’ne haber vermesini tembih ediyor.
Nişanlısı da Cemal Kaşıkçı’nın verdiği saatte dışarı çıkmaması üzerine durumu kendisine verilen isimlere bildiriyor. (Tabii bu arada nişanlısının akıbetini öğrenmek için konsolosluk kapısındakilere soruyor ve aldığı cevap; “O zaten çıkmış, burada beklemenize gerek yok” şeklinde oluyor.)
Uzatmayayım…
Türk yetkililer konu üzerinde büyük hassasiyet gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yakın takipte. Ve Sözcü İbrahim Kalın çok açık biçimde Suudi gazetecinin hâlâ binada olduğuna inandıklarını ifade etti.
Yazıyı yazmadan hemen önce Amerikan merkezli Washington Post gazetesi yazarı da olan Kaşıkçı’yla ilgili son durumu kontrol ettim ve gördüm ki Suudi Arabistan'ın İstanbul'daki temsilciliğinden bir açıklama yapılmıştı. Suudi Haber Ajansı aracılığıyla yapılan açıklamada, "Diplomatlarımız, Cemal Kaşıkçı'nın konsolosluk binasını terk ettikten sonra kayboluşunun koşullarını araştırmak için yerel Türk yetkililerle birlikte çalışıyor" denilmişti.
Ancak bu kesinlikle doğru değil çünkü bu açıklama üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki polis kaynaklarımı aradım. Mobese kayıtları ve çevredeki güvenlik kameralarının yaptığı kayıtlar izlenmiş. Kesin olarak Kaşıkçı’nın binaya girerken kamera görüntülerinin ellerinde olduğu ancak çıkış görüntüsü olmadığı bilgisine ulaştım.
Nişanlısına göre Kaşıkçı büyük bir ihtimalle binadan gizlice çıkarılmış ve yurt dışına kaçırılmış ama görüştüğüm polis kaynaklarım bunun da doğru olduğuna pek ihtimal vermiyor. Çünkü her türlü önlemin alındığını, ölü veya diri Kaşıkçı’nın yurt dışına çıkışının pek mümkün olmadığını söylüyor.
Dolayısıyla durum acayip karışık, karmaşık.
Aslında daha çok şey var bilgi olarak bendenizde ama konu çok hassas ve spesifik olduğu için şu an paylaşmam doğru değil.
Oldukça tuhaf bulduğum bu olayı takipte olacağım ve izlemeye devam edeceğim ama bugünlük konuyu kapatmadan şunu söyleyeyim: Bu iş can sıkıcı ve bence ABD’li bir gazetenin yazarı da olan Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye sınırları içerisinde bu şekilde ortadan yok oluşu ülke olarak bizim başımızı epeyce ağrıtacak gibi geliyor.
***
Teşekkürler Ahmet Kekeç…
Kendimi bildim bileli muhatap olmak zorunda kaldığım ve canımı çok sıkan Aleviliğin ve Alevilerin aşağılanması konusunun zırcahil bir öğretmenin din dersinde saçmaladıkları nedeniyle gündeme gelmesi üzerine önceki gün minik bir serzenişte bulunmuş ve özellikle muhafazakar camianın dikkatle takip ettiği kalemlerden bu konuyu gündeme almalarının çok daha isabetli olacağını söylemiştim.
Ricam duyuldu ve söz konusu yazımda özellikle adını zikrettiğim Ahmet Kekeç konuyla ilgili harika bir yazı kaleme aldı.
Kendisine çok teşekkür ediyorum sesime ses verdiği ve okurlarına en güzel tonda ve ifadelerle Alevilikle ilgili bu saçmalıkların artık son bulması gerektiğini yazdığı için.
Minnettarım ancak bu arada aşçılığıma, yemeklerime yaptığı o güzel övgülerin ve, “Mutlaka Sevilay’ın yemeklerinin tadına bakın!” şeklinde telkinlerinin başıma büyük iş açtığını da belirtmek isterim. Sağ olsun Kekeç’in sayesinde o kadar çok “Bize ne zaman aşçılık hünerlerini sergileyeceksin” mesajı aldım ki galiba önümüzdeki birkaç ayım evde misafir ağırlamakla geçecek.
***
Doktorlara şiddet ne zaman bitecek?
Artık o kadar çok sık oluyor ki, o kadar fazla önümüze geliyor ki bu konu gerçekten yeter artık dememek işten bile değil!
Hemen her gün memleketin dört bir yanından canımızı emanet ettiğimiz doktorlara yapılan saldırı haberleri ile karşı karşıya kalıyoruz.
Son olay İstanbul Bahçelievler’de özel bir hastanede meydana geldi. Psikiyatri uzmanı olarak görev yapan Fikret Hacıosman 18 yaşındaki hastası tarafından silahla vurularak öldürüldü.
Allah ailesine sabır versin. Gerçekten çok dramatik bir ölüm ve bu noktada ne desek de boş, ne desek de acılarını dindirmek mümkün değil.
Temennim bir daha böyle bir olayın yaşanmaması ancak biliyoruz ki yaşanmaya devam edecek.
Çünkü sanırım bu konuda alınan önlemler pek yeterli değil.
Uzmanlık alanım değil. Dolayısıyla bilmiyorum daha fazla ne yapılabilir, sağlık çalışanlarına saldırıların yaşanmaması adına nasıl tedbirler alınabilir ama birilerinin bu konuda artık ciddi anlamda bir şeyler yapması kaçınılmaz.
Özellikle kırsal bölgelerdeki devlet hastanelerinde, binbir güçlükle görev yapan sağlık çalışanlarının çok büyük riskler altında görev yaptıkları dikkate alınmalı ve buna göre formüller geliştirilmeli.
Kendisi de bir doktor olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Doktor Hacıosman’ın katli üzerine yaptığı açıklamaları çok samimi buldum.
Yapıcı ve umut verici.
İnşallah bu samimiyeti devam eder Sayın Koca’nın ve bugüne kadar pek aldırış edilmediği için katlanarak büyüyen “Sağlık çalışanlarına şiddet” sorununun çözümü konusunda köklü ve kalıcı bir anlayışın gelmesine önayak olur.