Ta en başından çok gereksiz ve son derece itici bulduğum için CHP’nin İzmir Belediye Başkan Adayı Tunç Soyer’in 12 Eylül’de askeri savcı olan babası ile ilgili polemiğe girmek istemedim.
İstemediğim için de konuyla ilgili herhangi bir yorum yapmadım köşemde.
Ancak bazen siz dahil olmak istemeseniz de ortam oluşur ve bir bakarsınız içinde olmak istemediğiniz konunun tam ortasında bulursunuz kendinizi…
Maalesef Tunç Soyer ve babası ile ilgili tartışmada da öyle oldu.
Önceki akşam Didem Arslan Yılmaz’ın hazırlayıp sunduğu Habertürk TV’deki Türkiye’nin Nabzı programında konu gündeme gelince maalesef köşemde yazmaya dahi gerek duymadığım polemiğin tam göbeğine oturdum.
Bir kere baştan bu konunun neden şahsım tarafından gereksiz ve de itici bulunduğunu söyleyeyim.
Ben suçun babadan anadan evlada miras kaldığını kabul edenlerden değilim.
O nedenle girmek istemedim bu konuya.
Nihayetinde babası Nurettin Soyer’in 12 Eylül’de ülkücülerin sorgulanması esnasında işkenceye onay veren veya göz yuman bir savcı olmasının Tunç Soyer’in siyaseti açısından bağlayıcı bir tarafı olamaz.
Ha… Bu dediğimden kimse sakın Nurettin Soyer’in o dönem işkenceye taraf olmasına alkış çırptığımı ya da sessiz kaldığımı filan da düşünmesin.