Referandum çalışmalarını yurtdışında takip etmek üzere Almanya’dayım. Köln’den sonra, Essen bölgesindeki çalışmalara özellikle kadınların ve gençlerin aktivitelerine iştirak etmeye çalışıyorum. AK Parti Avrupa Seçim Koordinasyon Merkezi’nde Ayşe Aşut ve Güleser Topuz hanımları, harita başında, ekipleri yönlendirirken buldum.
Kadınların referanduma yönelik hareketlilikleri kayda değer. 90’ların Avrupa’daki kadın profilleri ile 2000’lerin Avrupa kadın ritimleri birbirinden farklı. 1968’den bu yana yaşadığımız emek göçü, artık ‘gurbetçi’ tanımından epey uzak. Kendilerini ‘gurbetçi’ olarak tanımlamayan, Avrupalı olarak kimliğini dışa vuran yeni bir nesil ve yeni bir söylemle karşı karşıyayız.
Eskinin getto tipi içe kapanık, kısmen tecrid edilmiş, kısmen özgüven eksikliğini taşıyan yapılaşması da geride kalmış bir halde. Avrupa’daki yeniden yükselişe geçen ‘yabancı düşmanlığı’, aslında sadece göçmenlere, mültecilere itirazdan beslenmiyor. Ortaya çıkan ‘yeni Avrupalı’lar, yani hem Batı dışı bir ailenin çocuğu olup, hem de ‘Avrupalıyım’ diyen, içerden çıkan bu yeni nüfus, Avrupa’nın ihtiyar ve bağnaz alışkanlıklarını sarsıyor. Dolayısıyla ırkçılığı siyasal söyleminin işe yarar bir manivelası olarak kullanan partiler, aslında geçici bir makyaj peşindeler. Çünkü sorun, göçmenlerin, yabancı işçilerin, mülteci ve kaçakların oluşturduğu risklerden kaynaklanmıyor. Sorun; eski Avrupa’nın bitmiş, oluşu, eski Avrupalı’nın tarihe karışıyor olmasında…