Asım Gültekin, kendisini öğretmeye adamış bir fedaiydi.
Dava insanıydı. İstikamet sahibi olmayı, dava dediği değerler dünyasına olan inancı hiç soldurmadan yaşatmayı kendisine ödev bilmişti.
Öğretmendi. Öğretmenlik mesleği değildi sadece, hayatı yaşama biçimiydi. Ve yaşam, onun etrafındaki gençlere sürekli olarak sorduğu sorularla hareketlenen, dalgalanan bir sınıftı sanki. Neş’eli bir sınıf. Enerjik ve rüzgarda salınan buğday başakları gibi ahenkli bir gençlik. Ve elbette hareket, hareket, hareket. Sokağı hareketlendiren bir marş aniden veya sabah ezanına doğru yola çıkmış bir salavat korosu veya duvarlara yazılan en taze sloganlar yahut insanın ruhunu dürten el ilanları hatta tanımadığınız insanlara selam vererek şiir okuma eylemleri gibi kanı kaynatan işlerin mucidiydi...
Tavizsiz bir dilciydi. Kelimelerin kökenine yaptığı yolculukta, dile dair varoluş felsefesine ayna tutmayı bir bilinçlilik olarak tarif ederdi.
Etrafı hep kalabalıkt