Bir ''hayat tarzı çatışması''dır gidiyor...
Bunu 2002'de ABD üzerinden yayınladılar dünyaya, ''bizler ve barbarlar'' diye bir şer ekseni çizilmişti... Son ''Mülteci Krizi''yle birlikte had safhaya erişen İslamofobi ile genelleşti, makbul bir gerçekmişçesine sıkça tekrarlanmaya başladı; Dünyadaki çatışmaların özünde ''hayat tarzı'' uyuşmazlığı vardır...
1-Gece Kulübü’ne yönelik terörist saldırıyla benzer bir koroyu, Türkiye'de okumaya çalıştılar. Hayat tarzına yönelik bir imha operasyonu dediler. Ama toplum ve özellikle dindar kesim, vefat eden kişilere, taziyesine, yasına sahip çıkarak pabuç bırakmadı bu algı operasyonuna...
2- Son yaşadığımız “dolmuştaki örtülü kızı tartaklayarak taciz etmek” olayında da inceden inceye gözden geçirildik... Acaba toplumsal bağlarımız kopmuş muydu, infilak etmiş halde miydik... Aynı şehir paylaşmanın verdiği nezaket kültürü bitmiş miydi, aynı mahallenin, aynı sokağın insanı olmanın anlamı uçmuş muydu, komşuluk, arkadaşlık tükenmiş miydi... Ama Allahtan toplumsal aşinalık kültürümüz, bu durumun genel ve köklü bir kamplaşma değil de hastalıklı ve tekil bir olay olduğuna kanaat getirdi de olay adli rutine intikal ederek kapandı...
3- Daha evvel de ''otobüste tekme atılan şortlu kız'' hadisesinde benzeri çarklar tıkır tıkır dönmeye başlamıştı. Oradan da toplumsal bağları kopartıp infilak ettirecek bir şey çıkartılamadı... Tutmadı, alıcı bulmadı, bulamadı.
Ama buradan gidebileceği açık... Bir toplumda iç kaos ve çatlama çıkartabilmek için bir şekilde sosyal yarılmanın var edilebilmesi, yaraların güncellenmesi veya kanatılması gerekiyor... Bu Türk/Kürt kamplaşması olabilir, Sünni/Alevi çatışması olabilir, Yoksul/Zengin, Sol/Sağ, Kadın/Erkek çatışması olabilir. Veya sahneye iyi konursa, İktidar/Muhalefet kızışması üzerinden sosyal bağlar infilak ettirilebilir. Bunların hepsine birden maruzuz... UYANIK OLALIM.