İnsanlık olarak ağır yıkımların içinden gelmişiz, yaşadığımız çağa... İlkin büyük iklim değişiklikleri ve göçler, ardından yeni zamanın koşullarına uyum sağlamak ve hayatta kalabilmek için savaşan insanlık, sonrasında yerleşik düzenle birlikte mülkiyete dair gelişen hırslar, tetiklenen büyük savaşlar, büyük salgın hastalıklar, büyük kıtlıklar, afetler, büyük eşitsizlikler, sömürü, sınıflaşma, ırkçılık, nefret nebulaları ile bugünlere kadar geldik...
Tabii tarih hakkında kötümser bir panoramadır bu. Bunca ağır yükün altından insanlar, kavga ederek ve zayıf olanı sürekli ezip yok ederek değil de, dayanışarak, sevgiyle, saygıyla, merhametle, adaletle, bilgelikle çıkabilmişler de diyebiliriz. Bu takdirde insanın içindeki fazilete dair değerleri öncelemiş oluruz... Evet insanın içinde ikisi de var; iyilik de kötülük de. İslam hikmeti bunu iki yönlü bir koşu olarak tarif eder: Şayet iyilik tarafına yönelirsek meleklerden bile üstün olacağımız (eşref-i mahlukat), ama ş