Öncelikle, farklılıklara karşı savaş açıldı. Kadın-Erkek, Yaşlı-Genç, Zengin-Yoksul, Eğitimli-Eğitimsiz, Kuzey-Güney, Batı-Doğu gibi kavramlar sürekli birbiriyle sürtüşme, kapışma ve çatışma içindeki halleriyle tabir edildiler, toplumun nazarına uyumsuzlukları üzerinden öne sürüldüler. Şayet bu ikilemler, farklılıklar olmasaydı, daha selim, daha çatışmasız, daha sükûnetli bir dünya kurulacağını var saydılar... Ardından ''trans'' yani geçiş dönemini açtılar. Sınırları kaldırmak, hazları sınırsız olarak tadımlayabilme, hatta doyumsuzluğun sırrına vakıf olmak için, her yolu denemekteler. Farklılıklar törpüleniyor, törpüleniyor...
Stefan Zweig daha 1925 yılında bunu sezinlemiş olsa gerek ki: ''Dış dünyadaki yaşam biçimleri gün geçtikçe tekdüze hale geliyor, her şey tek tip bir kültürel şema üzerinde düzenleniyor. Halkların özgün gelenekleri yıpranıyor, giyim kuşam tek tipe evriliyor, adetler ve töreler ise küreselleşiyor... Dış dünyadaki yaşam biçimlerinin tekdüzel