Geçen yazımızda İstanbul Sözleşmesine hakim ideolojik tavır üzerinde durmuştuk. Kadına yönelik şiddeti önleme amacını taşıdığı halde, şiddeti önlemenin çareleri ve tedbirleri yerine kendine has felsefe dayatması yapan sözleşmeye göre; insanların farklı cinslerde oluşunu kabul etmek, kalıplaşmış bir ön yargıdır ve şiddetin esas kaynağıdır. Farklı cinste olmak ne kadar törpülenirse, nötralize edilirse, yok edilirse, sözleşmeye göre şiddet azalacaktır.
Ama gördüğümüz gibi maalesef şiddet sözleşmeye rağmen azalmamaktadır. Bu sadece Türkiye’de böyle değildir. Bir mahkeme kararını incelerken rastladım () ; İngiltere’nin saygın hukukçularından Prof. Andrew Tettenborn de Sözleşmenin ne İngiltere’de ne de Avrupa’da şiddetle mücadele edemediğini, aslında böyle bir niyeti de hiç taşımadığını, kendi ideolojisini dayattığını, özellikle 14.md çerçevesin