Kutlu Doğum Haftası” dolayısıyla tertiplenen değişik etkinliklerin içinden geçiyoruz. Hatırlayışın ve hasretin kederi beni her zaman müteessir ettiği için, bu tür merasimleri önemsiyorum. Lakin her iş, aslında bizim aynamız, tenkit etsek itiraz etsek de asrımızın aynası...
“Kabe Maketi” veya “Asrı Saadet Köyü” başlıklarıyla basında bir hayli yer tutan hadise... Veya önceki yıllarda vuku bulan Kuranı Kerimli yaş pasta ya da Peygamberimize çıkartılan güllü nüfus cüzdanı gibi unutmak istediğimiz bir takım kıyamet alametlerinden de geçmiştik... İncinerek, kalbimiz sızlayarak, ruhumuz yırtılarak.
Her dönemin, her çağın kendine has bir özleyiş temrini olur, kabul. Sosyolojik farkındalığı çeşitlendirmek adına yeni zamanlarda yeni arayışlara da kabul... Lakin her işte olduğu gibi Hz. Peygamberi hatırlayışta da bir usul, bir üslup, adab, vakar olmalı değil mi? Hele ki söz konusu Son Elçi, Rahmetellilalemin, Fahrikainat ise hassasiyetimizin en rafine, en billurlaşmış haliyle gerçekleşebilmeli bu dışavurum...
Dışavurum mu dedik?