28 Şubat günlerinin o kahırlı o ağır yükü hepimizi ezip geçmişti. Halka açılmış ‘’Topyekun Savaş’’, İmam Hatiplere yollanan keskin nişancılar, kolları kelepçelenen 12-13 yaşında çocuklar, caddelerden yürütülüp okullara barikat kuran tanklar, meslekten atılan öğretmenler, askerler, üst üste yayımlanan ölüm listeleri, hakkınızda suikast ihbarı var denilerek Emniyete çağrılmalar, evlerimizin kapısından eksik olmayan sivil polisler, bindiğimiz uçaklardan otobüslerden yaka paça indirilerek güya sorguya derdest edilmeler, çalıştığımız gazetelerin silahlı adamlarca basılması, 312 generalin birleşerek açtığı hücum ... Hayat burnumuzdan getiriliyordu...
Ferhat Sarıkaya ve Zekeriya Öz gibi isimler, bu ağır koşulların
ardından ortaya çıkmış yargı adamlarıydı güya. Suç şebekeleriyle,
mafyayla, insanların üzerinde ağır vesayetler kuran mahfillerle
darbe cuntalarıyla mücadele eden kahramanlar olarak görmüştük
onları ve benzerlerini... Daha sonra büyük bir organizmanın,
inceliklerle planlanmış, maskelenmiş feci bir illüzyonun parçaları
olarak çıktılar karşımıza... Önce dövdüler, üzerimize çöktüler,
hayatlarımızı kararttılar, ardındansa kurtarıcılar gibi çıktılar
piyasaya...
Eğitimde de böyleydi zavallı hikayemiz... ‘’Metastas yapmış habis urlar’’, ‘’1.Tehlike’’, ‘’Yarasalar’’ diye hitap ediyorlardı devrin devlet büyükleri ve medyalar bize... Mesut Yılmaz’ın siyasi hayatına mal olsa bile gerçekleştireceğine millet huzurunda yemin ettiği büyük imha hareketi uygulanıyordu. İmam Hatipler ve Meslek Liseleri alan ve puan kısıtlamalarıyla vebalı muamelesi görüyordu adeta. Genel Liselerin eğitim kalitesi de mahsusen iyice düşürülmüş, pörsütülmüştü aynı dönemde. Kur’an Kursları kapatılıyordu, 15 yaş altı çocuklarımızı yaz Kur’an Kurslarına bile alamıyorlardı camiler. Herkes büyük bir korku ve yılgınlık içindeydi. Bu arada mantar gibi patlayıveren özel kolejler sarmıştı dört bir yanı ‘’hizmet’’ deniyordu ama epey pahalı oldukları için kahir ekseriyetimiz her nasılsa bu ‘’hizmet’’ten yararlanamıyorduk. Liselerimizde verilen eğitimse, bir türlü yetmiyordu çocuklarımızın üniversite sınavlarını kazanmasına... Tarlasını satıp, borç harç para bulup buluşturup veya ikinci işte çalışarak, ‘’dershane’’ye yollamaya çalışıyordu çocuklarını insanlarımız... İmam Hatiplerin kapısına kilit vuruldu, Kuran Kursları kapandı hiç olmazsa buralarda hafta sonu, namaz kılan, Pazartesi Perşembe oruçlarını tutan, fedakar, güleryüzlü hocalar var diyorduk...