Çocukluğumda anneannemin evin içinde bir odadan diğerine geçerken kısık sesle söylediği; ''Sivastopol'un önünde, yatan gemiler aman aman...'' marşı, benim üç yaşlarımda hafızama kazınmış ''ilk şarkı''ydı. Çok küçükken öğrendiğiniz şeyler içinizde yer edinir, Sivastopol da böyleydi benim için. Kırım'daki hıçkırık sesi çıkartan gözyaşı çeşmesi, henüz Puşkin'in şiirlerini okuyamayacak bir yaştayken, anneannemin anlattığı bir masalda akardı, o masal ve o çeşme ve aslında Kırım, benim hala kalbimdedir...
Türkiye'nin ruhu; hudutları, coğrafya ve zaman çizelgeleriyle sınırlanmış bir atlastan çok daha fazlasını ifade eder. Geçenlerde de atıf yapmıştım Nezahat Nurettin Egeli Hanımefendiye. Bizler üniversiteye giderken, Türkiye düşünce tarihini akımlar üzerinden anlamak üzere bir okuma ve arşiv grubu kurmuştuk. Çok klasik bir ayrım üzerinden giderdik; Osmanlıcılık, Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılık gibi çok genel ayrımlar üzerinden düşünceleri okuyup anlamaya çabalardık, y