90’lar boyunca vesayet provalarının üzerimizde biçilip denendiği bir yerdi Sultanbeyli... Bir tür pilot bölgeydi seçkinler için. Hem İstanbul’un en yoğun göç alan ilçelerinden birisi olması, hem mütedeyyin nüfusunun siyasi tercihini resmi ideoloji çerçevesinde kullanmıyor oluşu burayı mercek altında tutardı...
Sanki orada sürekli ilan edilmiş bir sıkıyönetim hakimdi: Bir gün Genelkurmay Başkanı olmayı hayal eden askerlerin tutkulu sembolüydü mesela Sultanbeyli. İnsanların sakallarının ve örtülerinin resmini çekmek için köşelere sinmiş en cevval fotoğrafçılar hep orada nöbet tutardı. Sokaklarından biteviye geçen tanklar sanki bir minibüs veya bir inşaat kamyonuymuşçasına normal karşılanırdı, aniden çalan her sirenle hazırol’a geçmesi iyice öğretilmiş halk tarafından... Bitmeyen bir ‘ ’Paydos’’ filmi, bitmeyen bir ‘’Onuncu Yıl Marşı’’ gibiydi Sultanbeyli...
Geçen yüzyıldan bahsetmiyorum. Doksanlı yıllarda yaşadığımız trajikomik hadiselerdendi bunlar. Oysa son on-on beş yıl içinde çok şeyler değişti hem Türkiye’de hem Sultanbeyli’de. Bugün, kütüphaneleri, bilgi evleri, spor kompleksleri, parkları, hastane ve okullarıyla göz dolduran huzur mekanı bir ilçemiz Sultanbeyli... Gayretli, çalışkan ve çağın ihtiyaçlarına vakıf hizmet anlayışı kent ve kentlilik bilinciyle buluşunca, eskinin bunaltıcı günleri çoktan unutulmuş bile...