Ayşe Böhürler'in tarih içindeki kadın hattatları konu alan belgeseli, benim için tam anlamıyla bir sarsıntıydı. Yok olduğunu zannettiğiniz bir şey bazen hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkar ve her şeyi tuzla buz eder.
Doğu'da, meslek sahibi kadınların, sanatçıların, bilginlerin hatta evliyaların varlığı hep tartışma konusu olagelmiştir.Bunda oryantalistlerin Şarka ve İslam'a olan önyargılı tutumları kadar bizim müennes olana "tam olmayan" üzerinden bakışımız da etkindir.
Prof. Serpil Çakır'ın Osmanlıda Kadın Hareketiadlı eseri, Osmanlı kadınlarının basın/yayın, eğitim, sivil toplum ve mesleki yaşamdaki etkin varlığını kamusal belleğe iade ediyordu ve heyecanla karşılamıştık bu kitabı. Halen kütüphanemin en görünür yerindedir. A, "görünür" mü dedim, işte kıyamet! Bellek veya referans dediğimiz şeyler, zaman ve tarih kesişimindeki birikimler mahiyetindedir ve bunun bir tür varoluş bilincine dönüşebilmesiyse, görünürlük kazanmasıyla ilgilidir. Belleğin görünürlükle olan ilişkisi kadınlar açısından çok zorlu bir süreçtir aynı zamanda.