Anayasa tartışmalarıyla birlikte yeniden ve sıkça kullanılan siyasi kavramlardan birisi haline geldi: "Beka"... Kalıcılık, devamlılık, ebedilik, ölümsüzlük gibi anlamları var "Beka"nın. İnsan için dünya hayatında pratik karşılığı olmasa da "beka", devlet için, varoluşsal bir gereklilik.
15 Temmuz'daki dehşetli tecrübemiz, her ne kadar milletçe iftihar edeceğimiz bir şekilde sonuçlansa da bize, neyle karşı karşıya olduğumuzu çarpıcı bir şekilde öğretti. İnsanların üstüne sürülen tanklar, bombalanan Millet Meclisi, kurşun yağmuru altındaki Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay... Darbe koşullarını epeyce aşkın bu taarruz, apaçık işgal girişimiydi. Geri püskürtüldü çok şükür... Tabiri caizse, Türkiye gitti/geldi.
İşte bu tehlikeyi bir daha yaşamayalım diye "beka"dan bahsediyoruz...
Başka Türkiye yok...
***
Sadece Türkiye için değil. Sadece Ortadoğu'da petrol ve İsrail'in güvenliği için uzun yıllardır kurban edilen halkların değil... Avrupa'nın, Avrasya'nın, Balkanların hatta ABD'nin bile mezkur "beka" hadisesiyle kırmızı alarm seviyesinde teyakkuzda olduğunu görmemiz gerekiyor.
Geçen yüzyıl boyunca, dünyaya "global değerler birikimi" olarak sunulan tüm kavramlar çökmüş durumda. İnsanlığın; barış, demokrasi, insan hakları, insan onuru, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi değerlere inancı kalmadı. Zira Batı'nın uyguladığı maddi ve zihinsel sömürgecilik oyunları had safhadadır. Artık sofistike örtülere de ihtiyaç duymuyor zaten Batı. İslamofobi konusunda pervasız adımlarını, dine mesafeden, din düşmanlığına ve orada da ırkçılığa taşıdı. Dünyacılıktan, dünyevileşmeden, sekülerizmden, laiklikten yola çıkarak nasıl böylesi bir nefrete eriştiği hakkında ibretle düşünmemiz icap ediyor. Düne kadar marjinallerin tekelindeki İslam nefreti, bugün merkez partilerin ve hükümetlerin icraatına dönüşmüş halde...