Yeni ABD Başkanı Donald John Trump; “İsrail’e verdiğimiz sözleri unutmadık” dedi. Bu konuda zikredilen ilk yorumlardan birisi; ABD Büyükelçilik merkezinin Telaviv’den Kudüs’e taşınmasıydı. Doğrusunu isterseniz zaten işgal ve baskı altında tutulan Kudüs için çok da radikal bulmadığım bir hadise. Ama sembolik bir anlamı var, süper güç olarak ABD, şayet gerçekleşirse bu tavrıyla, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını tüm dünyaya deklare edecek...
1917’de Kudüs ve Filistin’de yaşadığımız Osmanlı çöküşünün 100 yıl aradan sonra büyük felaket, sürgün ve soykırımlarla tamamlanması anlamında olacak bu iş aynı zamanda...
Bu çerçevede pek çok önemli siyasi yorumlar analizler yapabiliriz. Lakin bu siyasi yorumların hiçbiri yüz yıldır yurtsuzlaştırılma hikayesinin öznesi olan Filistinli’yi çok da dikkate almaz, onun kişisel ve küçük hikayesi çok da önemli değildir diğer büyük hikayenin yanında. Zira Kudüs büyük bir davadır. (ben de böyle düşünüyorum) Kudüs’le ilgili hemen her tartışma dünya siyaset devlerinin üzerinden ve ister İslami kesimden isterse Yahudi cenahından olsun fark etmez, adanmışlık ülküsü üzerinden yazılır...
Yüz yıllık bu çekişmeden; İsrail’in işgal, Filistin’inse direniş şeklinde özetleyebileceğimiz süreçlerinden öğrendiğimizse şudur: Güçlü bir devlet olmak sorunun çözümü için zarurettir...