İzlerken birden beni eski günlerime götürdü o sahne... Rafet, Hayri’nin evinde... “Eşofman, pijama ver üstümü değiştireyim” diyor. Banyoya girdiğinde gördüğü onu eski günlerine götürüyor; banyo sobası. “Anne ben de yıkanabilecek miyim?” kardeşinin sesi kulağında. “Sıra ile yıkayacağım oğlum durun. Rafet abin geçen hafta da yıkanmadı” Rafet, ekranda kendi çocukluğuna giderken, ben de birden Basınköy yıllarıma gittim. Buraya ilk taşınanlardan olmuştuk. Hani kar yağdığında kurt iner dedikleri bir yerdi. Ne su var, ne elektrik... Beni yatılı okula vermişlerdi, Yeşilköy pansiyonlu. Babamın o zaman Londra Asfaltı olan şimdiki E-5’e kadar yürüyüp, tankerlerle gazeteye gittiğini duymuştum. Doğrusu bir hafta evde olmadığım için çekilen sıkıntıları bilemiyordum. Annemin çocukluğu ve gençliği Beyoğlu’nda geçmişti. Piyano çalardı ve etrafında büyük ilgi gören bir kadındı. O hayattan, Basınköy’de bu şartlar altında yaşamak kolay olmamıştı. Pazar günü odunla banyo sobası ısıtılırdı. Bir törendi sanki, bana özel hazırlanırdı. Bir odada yaşardık. Salon buz gibiydi, sadece yazın oturulurdu. Mutfakta; buzdolabına gerek yoktu soğukluk, yiyecekleri koruyacak ısıdaydı diyebilirim. Vezüv soba, o tek...