'Çukur’un ilk bölümü, öyle ya da böyle çok konuşuldu. Ev ahalisi
önce Yamaç (Aras Bulut ) kardeşimizle Sena (Dilan Çiçek Deniz)
kızımızın, bir gecede aşık olma durumlarını, “Etkilenecek ne oldu?
Biz bir şey göremedik” şeklinde değerlendirdi. Daha sonra Paris’e
özel uçakla uçmalar, evlenme teklifi ve ortadan kayboluş
sahneleriniyse, “Uçuk kaçık bir giriş yapıp, sonra sürprizi
gösterdiler” diye yorumladı. ‘Baba’ filminin karakterlerine benzer
bir hikayeden söz edenler olmuş. ‘İçerde’ dizisinin devamı diyenler
ve bu durumdan memnun kalanlar da var. Öpüşme sahneleri biraz
artarak gelince, millette ‘Aman ceza gelmesin’ telaşı olmuş.
Biz ev ahalisi olarak, etkilendik desem yalan olur. Bülent Ersoy’un İdris Koçovalı’yla (Ercan Kesal) o eski günlerin hatırına, loş ışıkların ve buzlanmayan rakının yudumlarında terennüm eden gecenin sahnesi, cımbızla kıvamındaydı. Koçovalı Ailesi yani Sultan (Perihan Savaş), Selim (Öner Erkan), Vartolu (Erkan Kolçak Köstendil) ve mahallelinin sahneleri, çok daha oturaklıydı. Bizim gençler, biraz yavan kaldı. İkinci bölümde ekibe eklenecekler, bundan sonra daha dengeli gider. Ona benziyor, buna benziyor... Bundan böyle gidişata bakar. Seyirci unutur ve ‘Çukur’u izlediğini fark eder.