Zaman zaman muhafazakar camiadan arkadaşlar bir araya geldiğimiz zaman Ak Parti iktidarları döneminde eğitim ve kültürde önemli adımlar atılamadığından şikayet ederiz. Cumhurbaşkanımız da sıklıkla bu iki alanda başarılı olamadıklarını itiraf eder. Gerçi okullaşma oranı bu dönemde çok arttı. Öğretmen sayısı arttı. Sınıflarda kişi başına düşen öğrenci sayısı azaldı. Öğrenciler sene başında kitapları masalarının üzerinde ücretsiz buluyorlar. Altyapı anlamında eğitimin imkanları arttı. Ancak bir türlü nitelikli nesil yetişmiyor. Müfredat istenilen nitelikte olmadı-olamıyor.
Öte yandan kültür, sanat, edebiyat gibi alanlarda da nitelikli isimler yetişmiyor. Hadi diyelim bale, tiyatro, sinema gibi alanlara muhafazakar camia mesafeli; edebiyat alanında da kimse yetişmiyor. Artık bir Necip Fazıl Kısakürek, bir Mehmet Akif çıkmıyor. Edebiyat alanında iyi bir yazar çıkmıyor.
Bu iki konu kamuoyunda sıklıkla konuşulan konular. Ben bu iki alanın dışında bir alandan bahsetmek istiyorum. Hemen hemen bütün muhafazakar camianın, İslami duyarlılığı yüksek camiaların konuştuğu bir konu ahlaki erozyon. Ahlaklı Müslüman olmak, iyi bir Müslüman olmak bizim medeniyetimizin en önemli umdesidir. Rahmetli Akif Emre’nin en çok kullandığı kelimeler ahlak, sosyoloji ve çürümedir.
Bizim gibi İslami geleneğe sahip insanlar, bugünlerde neden ahlaklı insan olamıyoruz? Medeniyet değerlerimizi niçin kaybettik? Dava şuurumuzu neden kaybettik gibi konularda sorular soruyorlar. Bu konuda da ikide bir Ak Parti’yi dolaylı olarak eleştiriyorlar. Sanki kulluk sınavını Ak Parti ya da Erdoğan yapacak. Kardeşim sen bir Müslümansın. İlahi emre, İslami emir ve yasaklara muhatapsın. İyi bir Müslüman olmak senin öncelikli görevin. O nedenle Ak Parti’yi eleştirmeyi doğru bulmuyorum. En azından Ak Parti’yi eleştirmenin gerçeklerden kaçmak olduğunu düşünüyorum. Sen iyi bir Müslüman mısın önce ona bak.
Önceki gün Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında teşkilatlarımızda her türlü imkan var ancak adanmışlık kalmadı diyerek çok önemli bir noktanın altını çizdi. Ben Sayın Erdoğan’ın kaldığı yerden devam etmek istiyorum. Peki biz gazetecilerde, bu mahallenin sivil toplum örgütlerinde, bürokratlarımızda ve fert fert Müslümanlarda adanmışlık şuuru, dava adamlığı tam olarak kaldı mı? İstisna olan insanları bir tarafa koyarsak bizler de makam ve mevki peşinde koşan insanlar olmadık mı?