11 Eylül 1922, İzmir rıhtımı…
Kordon çok kalabalık; açıkta demirli çok sayıda İngiliz, Fransız, Amerikan gemisi var. İşgalci Yunanlar ve işbirlikçi Rumlar İzmir’den kaçıyor. Arka sokaklardan ara sıra silah sesleri duyuluyor. Uzak tepelerden yer yer dumanlar yükseliyor. Kadifekale’de ve İzmir Hükümet Konağı’nda iki gündür Türk Bayrağı dalgalanıyor. Falih Rıfkı (Atay) ve Ruşen Eşref (Ünaydın) Birinci Kordon’da Atatürk’ün karargâh olarak kullanmaya başladığı beyaz köşkün hemen yanındalar. Alt katın açık penceresinden ince, kuru yanık bir yüz görüyorlar; Atatürk’ün yüzü… Hemen karşısında ayaküstü selam duran iki İngiliz subayı var: Biri deniz komutanı; İngiliz filosunun kurmay başkanı… İngiliz donanması rıhtıma yanaşacak kadar yakın… Falih Rıfkı gördüklerine inanabilmek için gözlerindeki “sevinç yaşlarını” siliyor. Mağrur, işgalci İngilizleri, “Başkomutana put gibi selam durur görmek” içlerindeki öfkeleri yıkıyor, hınçlarını soğutuyor.
Bir köşede başı sarılı ufak tefek bir süvari, yaşadıklarını anlatıyor. Atatürk, Nurettin Paşa’dan son durumla ilgili bilgileri alırken önündeki masanın üzerinde son derece değerli taşlarla süslenmiş bir kılıç duruyor. (Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 244). Bu kılıç, İzmir’e ilk giren süvari komutanına verilmek üzere Buhara Cumhuriyeti’nden gönderilen “üçüncü kılıçtı”; birinci kılıç Başkomutan Atatürk’e, ikinci kılıç Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya gönderilmişti. İşte o başı sarılı süvari, bölüğünün başında İzmir’e ilk girip üçüncü kılıcı almaya hak kazanan Yüzbaşı Şerafettin’di…
10 gün önce… 31 Ağustos 1922, Çalköy…
İZMİR’E DOĞRU
31 Ağustos 1922’de Atatürk öğle vaktinde Çalköy’de, yıkık bir evin avlusunda İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştu. Komutanlar, kırık bir kağnı arabasının döşeme ve oklarına ilişerek durumu değerlendirdi. Bütün ordu ile İzmir’e yürümeye karar verdiler. Başkomutan Atatürk, 1 Eylül’de “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini verdi ve büyük takip başladı. Güneyde düşmanın Dumlupınar’dan İzmir’e çekilen üç tümeni vardı; 1., 2. ve 7. Tümenler... (35-40 bin kişi.) Kuzeyde Eskişehir’de ise Kocaeli Grubu’muzun karşısında üç-dört düşman tümeni vardı. (50 bin kişi.) Düşman, İzmir’in doğusunda 8 ile 10 tümen toplayabilir, bu kuvvetlerle yeniden mevzilenebilirdi. Buna izin vermemek için 1. ve 2. Ordularımız ile Süvari Kolordumuz, düşmanı İzmir’e kadar takip edecekti. Dumlupınar’dan sonra Uşak yönünde ilerleyen düşman; Alaşehir, Salihli, Ahmetli, Kasaba ve son olarak Nif’te durup direnmek istedi, ama her defasında bozguna uğratıldı. Bu sırada kuzeyde Eskişehir-Bursa yönünde Kocaeli Grubu’muzun karşısındaki düşmanı etkisiz hale getirmek için de Eskişehir’den, Kütahya’dan gönderilen birliklerimiz, İnönü’de düşmanı yendiler. Bozulan düşman Bursa yönünde kaçmaya başladı. Kocaeli Grubu da Gemlik ile İznik Gölü arasında düşmanı bozguna uğrattı. Sonuçta muzaffer Türk Orduları, 9 Eylül’de İzmir’e, 10 Eylül’de Bursa’ya girdi. İzmir’e doğru kaçan düşmanın son kalıntıları Urla’ya ve Çeşme’ye saptı, ancak Atatürk’ün ifadesiyle 16 Eylül’de “En son Yunan firarileri, Yunan askerleri kendilerini ya denize ya vapura ya da sandala atarak memleketimizden çekildi.” 15/16 Eylül gecesi 25-30 bin düşman askeri Çeşme’den Sakız’a geçti.