17 yıldır “siyasal İslamcı” bir iktidarın yönettiği Türkiye’de bugün sayısız dinci vakıf, tarikat, cemaat toplumu biçimlendirmeye çalışıyor. “Milli” ve “laik” eğitimin yerinde yeller esiyor… Kadını sosyal hayattan dışlamaya çalışan “alimler”, Türkiye’yi “Araplaştırmaktan” söz eden “gazeteciler”, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı “sanatçılar”, medrese, tekke, zaviye, hilafet, hatta dinsel hukuk özlemi taşıyan “aydınlar” ve akla, bilime, sanata; çağdaş uygarlığa düşman “siyasetçiler” Türkiye’yi “ümmetçi” bir anlayışla yeniden biçimlendirmeye çalışıyorlar.
Oysa ki Atatürk,1923’te Cumhuriyeti ilan eder etmez kuldan birey, ümmetten millet yaratacak “laik devrimler” yapmış; “akla” ve “bilime” dayalı çağdaş bir devlet kurmuştu. Dahası Atatürk, ne pahasına olursa olsun devrimlere sahip çıkmış; kurduğu “Çağdaş Cumhuriyeti” gözü gibi korumuştu.
Atatürk Rize’de 17 Eylül 1924.
LAİK EĞİTİM
Atatürk, Cumhuriyeti, “akla” ve “bilime” dayalı “laik” bir eğitim-öğretim anlayışıyla şekillendirdi. Bu amaçla önce 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi. Bu kanunla eğitim öğretim birleştirildi. Böylece “mektep” ve “medrese” ayrımına son verildi. Akıl dışı, bilim dışı eğitim-öğretim veren medreseler kapatıldı. İmam ve hatip ihtiyacını karşılamak için imam-hatip okulları kuruldu. Okul programları yenilendi. Yeni okullar açıldı. “Türkçe” ve “Tarih” dersleri tüm okullarda zorunlu yapıldı. Karma eğitime geçildi. Harf devriminden sonra okul programlarından Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı.
Atatürk, hiçbir zaman laik eğitimden taviz vermedi.