Geçen gün bir yerlerde okudum şu cümleyi: “İnsanın yaşı büyüdükçe Dünya’ya daha çok üzülüyormuş meğer...”
Ne kadar doğru. Yaş aldıkça olan bitenler daha çok ilgilendiriyor, düşündürüyor, yoruyor, en çok da umudunu kaybettiriyor insana. Hele 2020 yılı… Depremleriyle, koronasıyla, patlamasıyla, çatlamasıyla kabus gibi bir yıl geçiriyor dünya. Başımıza daha ne gelebilir ki diye sorduğun gün; cevap geliyor! Bu kez de Beyrut’ta dev patlamaya uyandık. Sorumsuzluk mu, saldırı mı diye yazılanları okurken ‘Ortadoğu’nun kaderi’ deyip tartışmayı noktalıyorsun.
Lübnanlı ünlü yazar Amin Maalouf’un deyimiyle ‘yaralı kimlikler şehri’ Beyrut. Üzülmemek mümkün değil, kalbimiz acı çeken insanlar için çarpıyor. ‘Doğu’nun Paris’i’ diyorlardı Beyrut’a. Çok eskiden gittiğim için pek fazla hatırlamıyorum; sadece yıllarca iç savaşlardan hırpalanmış hali hatırımda. Bir de eğlencesi! Her seferinde masaları temizleyip, servisleri açıp hayata kaldığı yerden devam eden bir şehir.
Bu yıl başımıza gelmeyen ne kaldı diye düşündüm ister istemez haberi dinlerken.. Herhalde meteor düşmedi, bir de uzaylı istilası kaldı! Onlar da olursa, yılı gönül rahatsızlığıyla kapatabiliriz.
Mesafesiz maskesiz tatil
“Korona sahillere indi” uyarılarını ve haberlerini okurken; Bodrum’da tatildeyim maalesef...