Dün gece saat 03.00 suları.. İki kız, Anadolu yakasında konser izlemiş, bir şeyler yemiş Avrupa yakasındaki evlerimize dönüyoruz... Çok sevdiğimiz bir erkek arkadaşımızın arabasındayız, “Bizi taksi durağına bırak, yorulma” diye ısrar ediyoruz. Bir, iki, üç derken “Ya siz ne yaşadınız? Nasıl insanlarla arkadaşlık ediyorsunuz?” diye sorunca, zınk diye kaldık.
Sahi, biz eve bırakılmayı bir erkekten beklemeyeli ne kadar zaman olmuştu? Peki erkeklerde nezaket, centilmenlik kalmadığı için mi biz bundan vazgeçmiştik? Yoksa kadınlar kendi ayakları üzerinde durmaya fazla alışmış, ‘her şeyi kendim yaparım’ olayını abartmış mıydı? Mesela ağır bir şeyi uçak kabinine koymaya çalıştığınızda kaç erkek el atıp yardım ediyor? Bavul taşıdığınızda? Bir mekanın kapısını itip açarken? Siz o kapıyı açarken kaç erkek içerden sizin geçmenizi beklemeden çıkıveriyor? Düşünün… Bu biz kadınlardan mı kaynaklanıyor, erkeklerden mi? Bunu tartışadururken, bir centilmen tarafından evimize bırakıldık elbette. Sonra sabah gazetelerde şu haberi gördüm: “Feminizim centilmenliği öldürdü mü?” Şaka gibi!
İngiltere’de, bir televizyon programında; gazeteci yazar Nirpal Singh Dhaliwial feminizmin centilmenliği öldürdüğünü söylerek tartışma başlatmış. Centilmenlik yapan erkeklerin feministler tarafından terslendiğini söyleyen gazeteci, artık kadınlara toplu taşıma araçlarında yer vermeyecekmiş. “Vermezsen verme” derim normalde ama tartışmalıyız. O da aşağıdaki yazıda....
KAVRAMLAR KARIŞMASIN BEYLER!
Yukarıdaki tartışmayı başlatan gazeteci ne yaşadı bilemem ama onun gibi düşenen çok insan var, onu biliyorum! Oysa feminizm ve centilmenlik birbirinin düşmanı olmayan, birbirini destekleyen kavramlar.. Sadece kadına değil; hayattaki her şeye nezaketle yaklaşan insanlara centilmen diyoruz. Cinsiyete, yaşa, ırka bakmaksızın kibarlık yapana. E bu da feminizmin desteklediği bir şey değil mi?