Sonunda izledim ‘Malcolm ve Marie’yi.. Evet geç kaldım ama ortalığın durulmasını bekledim. Herkesin, film yayına girer girmez atlaması, konuşması, tüketmesi beni yoruyor açıkçası. Telaşa mahal yok, sakinlik iyidir. Şu kadarını söyleyebilirim; ilişkilere dair son zamanlarda izlediğim en iyi film! Siyah beyaz olması, tek mekanda geçmesi ayrı ayrı şahane ama azıcık zekası olanda terapi etkisi yaratır.
Hikaye klasik… Yapımcı Malcolm ile sevgilisi Marie’nin film galasından eve dönüşte tartışmalarını ve tüm gece küsüp barışarak ilişkilerini masaya yatırmalarını izliyoruz. Kadın ‘Kırıldım’ diyor ama adam onu anlamıyor. Anlamak bir yana ‘en küçük ayrıntıyı büyütüyor, hevesimizi kursağımızda bırakıyorsun’ diyen bir adam bu. Çünkü ona göre kadın kırılsa da; sessiz kalmalı, içine atmalı, ilişkinin selameti açısından görmezden gelmeli her şeyi. Yapmazsa arızadır ama arızanın neden çıktığının bir önemi yoktur!
Buradaki kırgınlığın sebebi ise Malcolm’un gala konuşmasında ona teşekkür etmemesi. “Mesele bana teşekkür etmen değil, beni nasıl gördüğün” diyor ve ekliyor: “Biliyor musun Malcolm, bir insanın seni sevdiğini, yanında olduğunu görünce onu umursamıyorsun bile..” Tanıdık geliyor mu? Öyle güzel tartışıyorlar ki, onlar konuştukça onların yerine düşünüyor, empati kuruyor, kendi ilişkini gözden geçiriyorsun. Resmen terapi!
Tek suçlu Malcolm mu? İkisi de haksız değil. Ama ikisinin de hataları var. Duygular yoğunsa, beklenti de yoğun oluyor. Siz karşısındakine yoğun şeyler hissetmeyen birinin, öylesine takılan birinin kavga ettiğini gördünüz mü? Ona sağlanan çıkar neyse; sevilmek mi, maddi beklentiler mi, sosyal bir hayat mı, neyse o istenen şey, bunlar sağlandığı sürece arıza çıkmıyor.
Ama birini çok sevdiğinde, onunla mutlu olmak için onu/ilişkiyi iyileştirmek istiyorsun. Bu filmde de öyle; iki taraf da birbirini seviyor. Sadece düzeltilmesi gereken şeyler var. Tek taraflı çabayla, birinin ‘sorun çıkmasın’ demesiyle de sağlıklı ilişki olmuyor maalesef.