Geçtiğimiz hafta sonu İznik Gölü kıyısında, yemyeşil ağaçların içindeydim. Bir gün içinde ne kadar oksijen alınabilirse aldım, Dr. Neslihan İskit’le meditasyon yaptım, bünyeye azıcık huzur doldurdum derken... Öyle şeyler dinledim ki, bütün keyfim kaçtı! O şahane doğanın içinde olmamızın nedeni tam da buydu; canımız sıkılsın diye oradaydık! Yakında bu doğayı bulamayabiliriz, farkedelim diye!
Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Levent Kurnaz, şunları anlattı bir grup gazeteciye: ‘’Gezegenimizin kaynakları maalesef hızla azalıyor. Doğanın bize bir yıl boyunca sağladığı kaynakları daha temmuz sona ermeden tüketiyoruz. Bu durumda, tükettiğimiz pek çok ürün çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini doğrudan etkiliyor.
Dünya olarak iklim kriziyle mücadele ettiğimizin farkında olmamız gerek. Bu nedenle artık üretim biçimlerimizi yakın gelecekte tükenecek olan ham maddelerden kurtararak, kendimize daha sürdürülebilir bir yol açmamız aklın ve bilimin gereğidir...” Can sıkıcı ama gerçek. Artık doğa alarm veriyor, elimizdeki kaynaklar tükeniyor, hızla yokuş aşağı gidiyoruz ama kimse önemsemiyor. Oysa durum çok ciddi. O yüzden bugün bu konuda kim çaba sarf ediyor, bakalım istiyorum.
YAŞAMA İYİ İZ BIRAK
Durum öyle ciddi ki; tek başına hiçbir şirketin, kurumun, devletin hatta uluslararası örgütün çözemeyeceği kadar büyük bir sorun yaşıyoruz. Çare, hep birlikte hareket etmek. Markaların, tüketiciyi motive edebileceği gerçeği ortadayken; yapılacak şey belli: Üretici şirketler ve marka sahipleri sorumlu üretim yapacak, tüketiciler de eğilimlerini ve davranışlarını değiştirecek.