Arakan’da Müslüman kardeşlerimiz, yıllardır Budist kâfirlerin zulmüne maruz kalıyor. Maalesef bu vahşet, yakın zamana kadar gerek ülkemizin gerekse İslam âleminin gündemine düşmemişti.
Myanmar/Burma’nın kuzeyinde bulunan Arakan eyaleti ve buradaki Müslümanlar, bölgenin işgalinden sonra sistematik olarak baskı, zulüm ve soykırıma tabi tutulmuştur. Arakan’da 1430’da İslam devleti kurulmuş ve 1784 yılından buranın Budist kâfirleri tarafından işgaline kadar 354 yıl bağımsız bir devlet olarak var olmuşken bu tarihten sonra zulüm ve gözyaşı hiç eksik olmamıştır.
Müslümanların son 250 yıllık fetret döneminde İslam coğrafyasındaki zulüm ve gözyaşı dinmezken, batıdaki İslam algısı da medya iletişim araçlarıyla sürekli negatif bir yöne doğru yönlendirilmeye çalışılmıştır. Buna mukabil Budizm sapkınlığı, batıya, İslam’ın zıddına pozitif bir yaklaşımla empoze edilmeye çalışılmıştır. Bu sebeple batıda ve Amerika’da “Budizm” modası ve Budist seviciliğine şaşılmamalı. Budizm’in öğretilerini yaymakla görevli Dalai Lamalar’ın batıda ilgi görmesi boşuna değildir. Dalai Lamalar’dan Tenzin Gyatso’ya 1989’da Nobel Barış Ödülü verilmesi ve Ulusal Demokrasi Birliği (NLD) lideri ve Myanmar’ın gölge devlet başkanı Ang San Su Çi’ye de Nobel verilmesi tesadüf değil.
Budizm’in propagandasından etkilenenler sadece batılılar değil şüphesiz. Bu tâifeden olmak üzere Fethullah Gülen, Budizm’le alâkâlı şunları söylemektedir: “Aynı zamanda semavi dinlerle başlayarak Musevilik gibi, Hıristiyanlık gibi Müslümanlık gibi ve bugün üç büyük din olarak sayılıyor. Gerçi Budizm de var. Bir ahlak dini o. Şimdilerde semavi din olarak bilinen dinler bu dinler.”
Yine, Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MEDAM) ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü (MEDİT) kurucusu, 2009 yılında Başbakan Müşavirliğine atanan Prof. Dr. Bekir Karlığa, Fethullah Gülen’in Ateistlere hoşgörüsünü savunma bağlamında 2004 yılında Hürriyet gazetesine verdiği röportajda şu akıl ve iz’an dışı görüşü serdetmektedir: “İslam’ın temel anlayışı, Allah’ın varlığı ve birliğine dayanır. Birliği konusunda değişik spekülasyonlar olsa da, varlığını kabul ettikten sonra, gerisi üzerinde durmaz İslam. Hatta Allah’ın varlığından da öte Hz. Peygamber’i kabul etmeyenlere bile hoşgörülü davranır. Nitekim bir hadiste, ‘Allah’tan başka ilah yoktur diyenler cennete girecektir’ denilir. Bu hadisten dolayı İslam bilginleri Hıristiyanların, Yahudilerin, Zerdüştlerin, hatta Budist gibi herhangi bir şekilde tanrıya inananların cennete gireceklerini kabul ederler.” (Hürriyet, 18.04.2004)