Uçak vurma olayı, belli ki bir fırsat yakalanması halinde gerçekleşmesi istenen bir hamleydi. Genelkurmay Başkanlığı’nın ihale üzerinde kalmasın diye birbiri ardına yayınladığı bildiriler, TSK’nın bu işin sorumluluğunu almak istemediğini gösteriyor. Bu durumda siyasi otoritenin, ki burada Cumhurbaşkanlığı’ndan bahsediyor olmamız gerekir, bir kararından bahsediyoruz. Rus SU-24’ün Türk hava sahasını 17 saniyelik bir süreyle ihlal etmiş olmasına verilen sert cevap, bu çerçevede belli bir stratejik hesaba yaslanmış olmalı.
Henüz bu stratejik hesabın ne olduğunu, tutup tutmayacağını değerlendirebilecek durumda değiliz. Kaldı ki, olayın nasıl ve hangi şartlarda vuku bulduğu konusunda da tüm detayların bilindiği, analizinin tam anlamıyla yapıldığı söylenemez. Önümüzdeki haftalarda farklı kaynaklardan detaylar ortaya çıktığında fotoğrafın tümünü görmek mümkün olur.
Ancak Rus uçağının Türkiye topraklarında saldırgan bir niyetle bulunduğu gösterilemezse, başka yöntemler yerine uçak düşürmenin neden tercih edildiğinin anlatılması herhalde gerekecektir. Böyle bir açıklama yalnızca yurtdışında merak edildiğinden gerekmeyecektir. Türkiye kamuoyu da Rusya gibi bir devletle çok ciddi ve çok boyutlu bir krize yol açacağı belli hamlenin neden yapıldığını, ödemesi gereken bir bedel olacaksa bunun neden ödeneceğini öğrenmek hakkına sahiptir.
Kararı verenlerin ve bu riskli adımın atılmasını isteyenlerin nasıl bir muhakeme sonucu, ihlalci uçakların düşürülmesini emrettiklerini henüz bilmiyoruz. Verilen kararın sonuçlarının tüm boyutlarıyla ele alındığını, böylesi bir eylemin Türkiye’ye ne kazandırıp ne kaybettireceğinin tüm detaylarıyla düşünülmüş olduğunu varsaymak zorundayız. Düşünülenin ülke hayrına olacağından kuşku duysak da.