ORTADOĞU, dünyanın en belalı yeri olmaya devam etti bu yıl.
Gelecek yıl işlerin daha iyi gideceğine dair bir umut beslemek için
fazla neden yok. Bölge, kendisini bu durumdan tam olarak nasıl
kurtarabileceği belli olmayan bir çözülme içinde. Bölgede devlet
düzeni çökmüş durumda. Var olan rejimlerin kendi toplumlarından
kopmaları, toplumların da giderek ayrışarak, rejimlerden ve
devletlerden kopmaları sonucunu verdi. Düzen ve güvenecekleri bir
otorite arayan topluluklar bildik yapılara yani aşiret bağlarına,
mezhep dayanışmasına ya da yerel çetelere döndü. Bu dönüş, kimlik
krizlerini ve düşmanlıklarını da besledi.
Yakın gelecekte bu gidişatı durduracak gelişmelerin olmasını da
beklememek gerekir. Suriye’deki şiddet sarmalını bitireceği ümit
edilen Viyana Müzakereleri’nin bir sonuca varıp varamayacağı
meçhul. Eğer OPEC’in açıkladığı gibi 2040 yılına kadar petrol
fiyatlarının tekrar 100 dolar seviyesine gelmesi beklenmiyorsa,
işlerin daha kötüye gitme ihtimali de yüksek demektir.
Bölgesel düzen açısından uzun vadeye yönelik en önemli gelişme,
İran’ın BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkeler ve Almanya ile imzaladığı
anlaşmaydı. Bu anlaşmayla İran nükleer programının niteliği
üzerindeki kısıtlamaları kabul ederken, kendisini zincire vuran
ekonomik ambargoların büyük bir bölümünden de kurtulmuş olacak. Bu
anlaşma sonucunda İran, elindeki zenginleştirilmiş uranyum
stoklarının yüzde 97’sinden vazgeçti, plütonyum programını tamamen
iptal ederek santrifüj sayısını hatırı sayılır ölçüde azalttı. Bu
durumda eğer Tahran 15 yılın sonunda anlaşmayı sürdürmekten
vazgeçerse İran’ın nükleer silah üretebilmesi için en az 1 yıla
ihtiyacı olacak.
Anlaşmanın teknik detayları, yarattığı büyük tepkinin gerçek ya da
en önemli nedeni değil. Suudi Arabistan veya İsrail gibi ülkelerde
asıl kaygı uyandıran, anlaşmanın siyasal boyutu. Bölge ülkeleri bu
anlaşmanın ABD’nin İran’a yakınlaşması ve İslam Cumhuriyeti’nin
bölgede hegemonya kurmasına izin vermesi anlamına geldiğine
inanıyor. Suriye’de işlerin giderek kızışmasının bir nedeni de bu.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere pek çok ülke Tahran’ın
Suriye’deki etkisinin kırılmasını arzuluyor. Bu şekilde ABD’nin
Irak Savaşı’ndaki başarısızlığının ardından, gücü ve etkisi çok
artan Tahran’ın dengelenmesinin hatta çevrelenmesinin mümkün
olacağı düşünülüyor. Suudi Arabistan ve İsrail’i, hatta son dönemde
Türkiye’yi yakınlaştıran bir dinamik bu.