EDEBI bir zarafet ve muhayyilesine dayanarak çok güzel anlatır Nahit Sırrı Örik, “Sultan Hamid Düşerken” romanının başında ikinci Meşrutiyet’in yeniden ilanına yol açan saatleri: “Sultan Hamid elinde tutmakta devam etmiş olduğu telgrafı bir kere daha, dudaklarında acı bir tebessümle okudu. Sonra, aynı acı tebessüm dudaklarında kaldığı halde... İzzet Paşa’ya dert yandı. ‘Bazen insanın basireti ne kadar bağlanıyor!’... Sultan Hamid bu sözleri, elleri arkasında, omuzları çökük, odanın içinde gidip gelerek, gözlerini de yerden kaldırmaksızın, adeta kendi kendine hasbihal eden bir insan edasıyla söylemişti.
Sultan Abdülhamid ayağa kalktı ve şimdi tamamen değişmiş, pek vakur ve kati bir sesle, başını dikleştirerek ve omuzlarındaki çöküklüğü kabil olduğu kadar düzelterek... İzzet Paşa’ya emretti: ‘Meclis-i vükelaya giderek paşalara bildirin ki, Kanun-i Esasi’yi bidayet-i cülusumda ben kabul ve ilan ettim... Miletin seviyesinde bugün hasıl olmuş terakki ve inkişaf mezkur kanunun yeniden tatbikini mümkün kılıyor... Kanun-i Esasi’nin mer’iyet mevkiine yeniden girdiği en münasip şekilde ilan edilsin... Yalnız kalınca İkinci Abdülhamid nefsini birden pek yorgun, adeta kımıldamayacak kadar yorgun hissetti. Başını bir an arkasına dayayarak ve gözlerini kapayarak bu feci yorgunluğu gidermeye çalıştı.”