Hemen her dönemde Türkiye'nin ortak sorunu hep adalet, daha doğrusu adalet eksikliği oluyor. Ne var ki toplumun farklı kesimlerinin adalet ya da adaletsizlikten anladıkları da anlaşılan çok farklı. Burada adaletin gücünden ya da yargının gücünden çok belli ki gücün adaleti veya gücün yargısı ön plana çıkıyor. Böylesi bir zihinsel ortamda, hesap sormadan çok devran değiştikçe intikam almanın ve hukuken değil siyaseten cezalandırmanın tercih edilmesi de siyasi ortamın Aydın Menderes'in dediği gibi "hiçbir uzlaşma modeli" üretememesine yol açmıştır. Altan Öymen'in anı/tarih yazımı kitaplarının şimdilik sonuncusu olan "Umutlar ve İdamlar" 27 Mayıs darbesine giden yolda neler yaşandığını anlatırken, bir yandan aslında kaçırılan fırsatların da bir muhasebesini yapıyor sayılabilir. 27 Mayıs darbesine giden günlerde bir yandan İsmet İnönü'nün, diğer yandan Demokrat Parti Meclis Grubu'nun aklı başında ileri gelenlerinin uyarıları dikkate alınsaydı işlerin pekâlâ farklı bir mecrada gelişebileceğini düşünmemek zor. Eğer bu gerçekleşseydi Türkiye'deki sivil yönetim anlayışıyla demokratik rejimin belki de daha sağlıklı, darbesiz bir istikbali olabileceğini de tasavvur edebiliriz.