Türkiye lafla peynir gemisi yürütülebilen bir dönemi daha geride bırakıyor. Şiddetten bunalmış, cenaze görüntülerine duyduğu öfkeyle içini hafakanlar basmış, cendereye dönen memlekette nefes alamayan, giderek ekonomik durumu bozulan vatandaşlar açısından bu değerlendirme garip karşılanabilir.
Ancak gidişattaki tüm olumsuzluklara, hukuksuzluğun alıp başını gitmesine, ırkçılığın kol salmasına, basın üzerindeki baskının şiddet sınırlarına dayanmasına, orman kanunlarının hayata hâkim olmasına rağmen aslında bir dönemin sonuna tanıklık ediyoruz. Memleketin geneline hâkim olan kötümserlik, aynı zamanda yeni bir arayışın işareti sayılabilir.
Gelişmelere biraz mesafe alarak olaylara baktığınızda durum bu. Bölgenin ve dünyanın koşulları AKP’nin hükümeti ilk kurduğu zamanlardaki kadar ehven değil. Parti kendisini ve Türkiye’yi müthiş derecede yalnızlaştırdı, itibarsızlaştırdı, zayıflattı. İçeride de eskiden olduğu gibi geniş bir toplumsal tabana yaslanmıyor. Tüm müttefikleri gitti ya da kovuldu. Kurucu kadrolar tasfiye edildi, hâlâ sürdürdüğü, ahlaki içeriği tükenmiş bir İslamcılık söylemi ancak zorbalığa ve yolsuzluklara kılıf oluyor.
Metropoll’ün yöneticisi Profesör Özer Sencar’ın dediği gibi AKP artık diğer partilerin erişemediği, dokunamadığı ve dünyanın gerçekleriyle bağı da çok zayıf bir yüzde 36-38’lik kitlenin üzerinde duruyor. Üstelik geri kalan kitle ülkenin üzerine çöken otoriter bulutu gayet iyi görüyor, algılıyor ve galiba da o nedenle tüm propagandaya rağmen son gelişmeleri kendisine anlatılandan farklı değerlendiriyor.