CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın Tahran ziyareti farklı boyutlarıyla önem taşıyordu. Bir yandan iki ülkenin kavgalıyken bile çıkarlar söz konusu olduğunda görünüşü kurtarabileceklerine tanıklık ettik. Diğer yandan gerek basın toplantısında gerekse dönüş yolunda Cumhurbaşkanı’nın söylediklerinden Türkiye’nin özellikle üzerine iyice yapışmaya başlayan “mezhepçilik” etiketinden kurtulmak için bir söylem ayarına gittiğini söyleyebiliriz.
Bundan yaklaşık iki hafta önce İran yayılmacılığı, Şiiliğin her yerde kendini göstermesi hakkında söyledikleri nedeniyle sorunlu olacağı düşünülen ziyaret, ikili görüşmelerde çok ters tartışmalar olmadıysa sorunsuz geçti. Ancak ziyaret yalnızca Tahran’da geçirilen süre ve basın toplantısında söylenenlerle sınırlı olmayan boyutlar da içeriyordu.
Öncelikle ziyaretin üzerinde Yemen’deki gelişmeler, Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın bu ülkedeki müdahalesine verdiği desteğin gölgesi vardı. Erdoğan’ın Tahran ziyaretinden önce Suud rejiminin üç güçlü kişisinden birisi olan veliaht vekili Muhammed bin Naif’in Ankara’ya gelmesi bunu gösteriyordu. İran’ın destek verdiği Husi güçlerinin hava saldırılarıyla engellenemeyeceğigiderek ortaya çıktığından bu ülkedeki çatışmanın ancak müzakere yoluyla çözülebileceği de herhalde anlaşılıyordu.