Suriye'de 5 yılı aşkın süredir kan akıyor. 5 yıl süresince başta
Suriye’nin rejimi ve başındaki aile olmak üzere, bu ülkeye bulaşan
her güç ve unsurun yaşanan savaşta payı var. Varil bombalarıyla
katliam yapan, kimyasal silah kullanan, abluka altındaki kent ve
mahalleleri açlıkla terbiye eden rejim; hastaneleri bombalayan
Rusya; Akdeniz’deki varlığını kaybetmemek için Suriye’ye savaşçı
gönderen İran İslam Cumhuriyeti; İslam Cumhuriyeti ile nükleer
anlaşma yapmak için Suriye işine ağırlığını koymamayı, “kırmızı
çizgilerinin” çiğnenmesini kabullenen Amerikan yönetimi; barışçıl
ve makul muhalefetin cihatçılara yem olmasına silah, para ve
malzeme yardımıyla katkıda bulunan Körfez ülkeleri; yakın zamana
kadar izlenmiş yanlış, tehlikeli ve yangına körükle giden
politikasıyla Türkiye önümüzdeki tabloya katkıda bulundu.
Yaşanan insanlık faciasının, kayan hayatların, şiddetin bıraktığı
tortunun faturası önümüzdeki dönemde çıkacaktır. Hemen yanı
başındaki trajediye “Bana bulaşmaz” diye omuz silken Avrupa,
ödemelere başladı bile. Bu faturadan nasibini alacaklar arasında
elbette Türkiye de bulunacaktır. Yalnızca, Ürdün ve Lübnan’la
birlikte mülteci krizinin en ağır yükünü çeken üç ülkeden birisi
olması ve kendisine sığınan milyonlarca Suriyelinin geleceği
açısından değil, facianın mülteciler dışındaki yan etkileri
açısından da.