Küçüktük. Eve 4 gazete gelirdi. Favorim Akşam’dı. Orada, kötü baskı nedeniyle tam seçilemeyen küçük bir fotoğrafın yanında TAŞ yazardı. Sütunu yazan Çetin Altan’dı. Aklım ermezdi ama evdeki konuşmalardan çok etkili bir yazar olduğunu anlardım. “Dili de kendi de sert” derdi babam. Ben tanıdığımda insanı utandıracak kadar nazik, kalender, nüktedan, hoşsohbet birisiyle karşılaşmıştım. Sonradan öğrenmiştim ki, gene aynı gazetede İlhami Soysal ve Cumhuriyet’teİlhan Selçuk, bir de Yön’de Doğan Avcıoğlu o dönemde duman attırırlardı ortalığa.
Yıllar yıllar sonra 1960’larda yazdığı yazıları ve o yıllar hakkındaki anı-kitaplarını okuduğumda daha bir yerli yerine oturtmuştum kendisini. 1970’lerdeyse artık namını iyi biliyordum. Büyük Gözaltı ve Viski’yi okumuş, sarsılmıştım. Meclis’te yediği dayağı öğrenmiş, 12 Mart’ta maruz kaldığı haksızlık ve zulümden haberdar olmuştum. Ama bir köşe yazarı, daha doğrusu denemeci olarak Çetin Bey’i keşfetmem ancak 1980’lerdedir. Hani eski yazılarını sevenlerin onu dönek diye damgaladıkları, bir dönem aynı dava içinde birlikte olduklarının onu CIA ajanlığıyla suçladıkları, Turgut Özal’a yakınlığı nedeniyle keskin saldırılarınhedefi olduğu dönemde.