Darbe girişiminin Türkiye siyasetinde çok köklü değişikliklere yol açacağı belli. Uzun zamandan beri süren ve devletin kurumsal yapısının içini boşaltan uygulamalar daha sert şekilde devam edecek. Buna bağlı olarak ve kanlı bir darbe girişiminin yarattığı atmosfer dahilinde, genel hak ve özgürlük alanları da muhtemelen ciddi şekilde daralacak.
Meydanları boşaltmamaları istenen kitlenin bir bölümünün söylemi ve çağırmada öne çıkan dil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik tanımlamasında köklü bir değişiklik talebinin de ortada olduğunu gösteriyor. Kısacası 3. Selim, 2. Mahmud veya Tanzimat Dönemi’nden beri geçerli olan Batı modeline göre modernleşme, laik bir rejime doğru yönelme tercihleri kitlenin o bölümü tarafından sorgulanıyor. Sorgulanmakla kalmıyor, iktidar yanlısı medyanın ve sokaktaki kitlenin bir bölümü tarafından reddediliyor.
Böylece darbe girişimi sonrasında, Başbakan Yıldırım’ın da anlamış gibi göründüğü toplumu daha fazla germeme, fay hatlarına daha fazla enerji yüklememe gereksinimi kulak arkası edilirse, bunun ekonomik, toplumsal ve siyasal maliyeti hemen değilse bile belli bir zaman içinde mutlaka çıkacaktır.Şunu unutmamak gerekir: Türkiye dünya sisteminde önemli bir ülkedir ancak bu öneminin kayda değer bir bölümü nesnel gücünden değil, coğrafyasından ve ittifak ilişkilerinden gelir. Dünya ekonomisindeki payı yüzde 1.03’tür. Dolayısıyla bu reddin rasyonel temelleri yok.