Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, çarşamba gecesi programını bitirdikten sonra eve gittiğinde 4 zavallı tarafından saldırıya uğradı. Hakan uzun zamandır alenen ölümle bile tehdit edilen bir gazeteci. Buna rağmen yargı, Hakan’ı gazete sütunlarında veya televizyon ekranlarında şehvet içinde tehdit edenler hakkında herhangi bir adım atma gereği duymamıştı.
Bu tehditlerin dozu arttığı için devletten yakın koruma isteyen, gazetesi 2 kez saldırıya uğramış olan gazetecinin bu talebi ise 17 gün süreyle yerine getirilmemişti. Ancak olayın ardından yapılan açıklamalarda, aslında 2 gün önce kararın çıktığına ve “maalesef” bir bürokratik formaliteye takıldığına inanmamız isteniyor.
Ahmet Hakan üzerine sürü halinde çullanan korkakların elinden kaçmayı becerip bir komşu apartmana sığınamasaydı belki dün çok daha feci bir durumla karşılaşmış olacaktık. Geç Osmanlı ve Cumhuriyet tarihlerinde gazetecilere saldırı, gazeteci katli ve gazetecilerin baskı altında tutulmaları sıra dışı olaylardan sayılmaz.
Yerleşik siyaset kültürü içinde bu türden zorbalıklar, bir devletin hukuk içinde kalması gereğini sindiremeyip çete davranışına yeltenmek çok da istisnai değil. Gene de çok uzun zamandan beri hukuk, kurumlar ve devlet adabı anlamında böylesine derin bir çöküntüyü yaşamamıştık. Çok uzun zamandır bir iktidar partisinin, üyeleri ve mebuslarının böylesine sulta altına alındığına tanık olmamıştık.