İktidarın, darbe teşebbüsünün ardından dış politikayı şekillendirirken önündeki en kritik tercihlerden birisi, bundan sonra kiminle çalışacağı ve önemli konularda kimleri dinleyeceğiyle ilgili olacak. Bugünkü gibi yalnızca “Bizim takımdan olanları dinleyelim, diplomasi işinden anlayanları devreye sokmayalım” veya “Etkilerini kısıtlı tutalım” anlayışıyla hareket edilirse, bugünden tahmin edilemeyecek zorlukların Türkiye’nin karşısına çıkacağını beklemek gerekir.
Darbe teşebbüsünün Batı medyası ve siyasi çevreleri tarafından rahatsız edici bir şekilde ele alındığı ve ciddi bir düş kırıklığı hatta öfke yarattığına kuşku yok. O mesaj yerini buldu. Türkiye’deki iktidar yapısının yakın zamanda değişmesi söz konusu olmadığına göre, ikili ilişkilerde ve Türkiye’nin, AB ve NATO ile ilişkilerinde gündem maddeleri üzerindeki çalışmalar devam edecek. Bir şekilde diyalog tesis edilecek ve kriz ortamının aşılması sağlanacaktır. Güven ortamının ve karşılıklı diş bilemenin sürmesine rağmen.
Bu noktadan sonra Ankara’nın kendi eğilimlerini, çizgisini, dış politikadaki hedeflerini daha netleştirmesi söz konusudur. İç politika gerekçeleriyle kullanılan dil ve üslup nedeniyle dış politika üzerindeki kuşku bulutunun sürdürülmesi, ülkenin çıkarlarına uygun değildir. Bu da, bir yandan içeride darbe teşebbüsünün bastırılmasının ardından haklı olarak yaşanan coşkuyu yatıştırmayı, diğer yandan da Türkiye’nin müttefiklerini her türlü musibetin kaynağı olarak gösteren söylemi yumuşatmayı gerektirir.