EYLÜLÜN ilk günü bugün. Bayramın da. Böyle bir günde siyaset üzerine yazmaya kalkmak çok da anlamlı gelmiyor. Kaldı ki olayların akışındaki yeni bir gelişme dışında Türkiye'nin içinde de dünyada da sıkıntılı bir bekleyiş, ortaya çıkacak yeni düzen her neye benzeyecekse bir an önce olup bitsin sabırsızlığı ve herhangi bir gelecek planına sahip olmamanın tedirginliği var. Hemen tüm ülkeler ve siyasi hareketler geçmişin gölgeleriyle hesaplaşıyorlar, geleceği de bir geçmiş tahayyülüne yaslamaya çalışıyorlar. Şu sıralarda uluslararası ilişkiler alanında neredeyse gözyaşları arasında yapılan tartışmalarda gündeme gelen "liberal dünya düzeni"ni güzellemeler yaparak muhafaza etme çabalarına bence böyle bakmak gerekiyor. Yaslandığı hayat felsefesi, bağlı olduğunu savunduğu değerler, insanlık tarihinden süzülüp gelerek şekillenmiş insana dair bazı temel ilkelere yaptığı vurgu nedeniyle liberal dünya düzeninin savunulacak çok yanı var. Ancak bu düzenin liberalliğinin ne kadar sahici olduğu, güç ve çıkar söz konusu olduğunda ilke ve değerlerin ne ölçüde bir kenara atılabildiğinin tartışılması, o liberal düzenin kurulabilmesi için çekilen acıların, ödenen bedellerin ve yaşanan sıkıntıların da bir muhasebesini yapmak gerekir.