Bir hafta kaldı. Haftaya pazar akşamı nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımız hakkında bir fikir sahibi olacağız. Bir ihtimal Oy ve Ötesi’nin temsil ettiği bir vatandaşlık anlayışını elbirliğiyle oluşturmaya çalışacağımız bir Türkiye’nin önü açılabilir. Ya da İttihatçılardan beri bu ülkenin karanlık arka planında hep mevcut olan, dışlayıcı ve zalim bir boyunduruk altında tutma anlayışının Türkiye’sine yelken açarız.
İkinci seçenekte vatandaş olmak, kendi kaderinin üzerinde söz söyleyebilmek, bir birey olarak bu toplumun eşit ve özgür üyesi şeklinde yaşayabilmek pek söz konusu edilemeyecek. Şiddet ortalığı kasıp kavurabilecek, ta ki herkes sindirilip korkusuna teslim olana dek. Böyle bir senaryoda seçim yolları açıkken şiddeti tırmandırmayı marifet sayan PKK’nın karanlığıyla, “beyaz Toroslar”da simgesini bulmuş Susurluk öncesinde devleti neredeyse gasp etmiş olanların karanlığı birbirini besler.
Bir katliamın tanınan, bilinen, listelere konan katil adaylarını takip etmemekten, yerlerde ceset sürüklemeye; terörize edilmiş bir kentin, kasabanın insanlarına ağır hakaret etmekten, bir taşra şehrindeki toplu linç ve vandallık girişimini engellememeye kadar, bu “karanlık Türkiye’ye” ulaşmak isteyenlerinyapmayacakları hemen hiçbir şey yoktur. Neler yaptıkları hem tecrübeyle sabittir hem de arşivlerde yüz yılı aşkın süredir bunlarla ilgili yığınla bilgi ve belge birikmiştir.