İKI buçuk gün boyunca, Ortadoğu’dan, Avrupa ülkelerinden, Rusya’dan ve ABD’den gelen konuşmacılar Ortadoğu’nun bugünkü durumunu ve geleceğini mercek altına aldı. Ortaya çıkan tablonun çok da iç açıcı olmadığını söylemek herhalde gerekli değil. İyimser konuşmacılar en az on yıl daha, kötümser olanlarsa daha en az bir nesil boyunca bölgenin belini doğrultamayacağını savundu.
Toplantının başlığı olan “Hegemonya ve akışkan ittifaklar” bir yandan olayların ne denli hızla geliştiğine diğer yandan çıkar ortaklıklarının nasıl kolayca değişebildiğine dikkat çekiyordu. Tüm bu gelişmeler aynı zamanda hem küresel hem bölgesel ölçekteki hegemonya mücadeleleri çerçevesinde yaşanıyordu. Arap Ortadoğu’sunda, Osmanlı sonrasında, bağımsızlık aşamasında ve ötesinde ortaya çıkan ve kitleleri ateşleyen ideolojilerin hepsi başarısız deneylere yol açtı. Bunların en sonuncusu İslamcılık hayli köklü toplumsal örgütlenme geçmişi ve geleneğine karşın ülke yönetmede çuvalladı. Modern, karmaşık ve çoğulcu yapılara sahip toplumların ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği ortaya çıktı.
Tüm ideolojik hareketlerin, bunların şekillendirdiği siyasal örgütlenmelerin başarısızlıklarındaki ortak nokta düzgün, vatandaşların ihtiyaçlarını gözeten, özgürlük alanı açan yönetim modelleri geliştirememeleriydi. Halen de bu eksiklik çarpıcı şekilde gündemin merkezinde duruyor. Büyük güçlerin buradaki mevcudiyetlerinin ve kendi çıkarlarına uygun olarak izledikleri politikaların, İsrail’in varlığının ve izlediği siyasetin bu manzarada bir payı elbette vardır.Ancak perişan görüntünün tüm sorumluluğunu bölgedeki seçkinlerin yüklenmesi gerekir.
Facundo Alvaredo, Lydia Assouad ve Thomas Piketty’nin yeni yayınlanan “1990- 2016 yılları arasında Ortadoğu’daki eşitsizliği ölçmek: Dünyanın en eşitsiz bölgesi” raporundaki rakamlar ibret verici.